Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

1970'li yılların ortalarındaydık.
Bir masanın çevresinde toplanmıştık.
Merhum Abdi İpekçi, - tanıyanlar bilirler - meşhur gülme krizine girmişti.
Uzun ve sürekli hıçkırık sesleri veren çok ilginç gülüşü, dakikalardır sürüyordu.
Gülme krizinin nedeni, o zaman Günaydın Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni olan Necati Zincirkıran'dı.
Necati Ağabey, ayakta, elinde mikrofon, gayet ciddi şarkı söylüyordu:
"Madem ki gidiyorsun, bırakıp burada beni...
Bir daha seyredeyim ne olur dur da seni."
O gece, Yunanistan'dan gazete sahipleri, genel yayın yönetmenleri, başyazarlar onuruna, Erdoğan Demirören'in boğazdaki yalısının bahçesinde bir davet düzenlenmişti.
Tabii, Türkiye'nin gazete sahipleri, genel yayın yönetmenleri ve başyazarları da konuktu.
Demirören, başta Erol Simavi olmak üzere, gazete sahiplerinin yakın arkadaşıydı.
Yalısının bahçesi, güzel ve görkemli olduğu için, böyle uluslararası etkinliklerde O'na başvurulurdu.
O sıralarda, çiçeği burnunda, birkaç yıllık Genel Yayın Yönetmeni'ydim.
Zaten, topu topu 5 gazete vardı.
Hürriyet, Milliyet, Günaydın, Tercüman, Cumhuriyet...
O gece, Yunanistan'ın Haldun Simavi'si diye tanıttıkları Lambrakis aramızdaydı.
"Hadi, şarkı söyleyelim" demişti.
Marifeti olanlar, "Rumca - Türkçe" söylüyorlardı.
Masadaki Türkler'in durumunu Necati Zincirkıran kurtardı. Çünkü, bizde o kabiliyet, o ses yok.
Kalktı...
"Ben söylerim" dedi.
Abdi Bey, "sen mi PIT PIT?" dedi ve Zincirkıran ciddi ciddi şarkıya başlayınca da gülme krizine girdi.
İpekçi'nin gülüşü, sari bir hastalık gibi hepimize geçti.
İpekçi, Zincirkıran'a... Masadakiler de Abdi Bey'in garip gülüşüne gülüyordu.
Bize, Yunanlılar da katıldı. Onlar da gülmeye başladılar.
Sonra, gülme krizi diğer masalara yayıldı.
200 - 300 kişi kahkahalarla gülüyordu artık.
Ama, sebebini bilmeden.
Sadece kahkaha sesi duyuluyordu.
Gülmeyen, tek kişi ise Zincirkıran'dı...
Mikrofon elinde, son derece ciddi...
Ses yarışmasına girmiş genç amatör sanatçı adayı gibi, söylüyor, söylüyordu.
Fellini'nin filmlerini anımsatan bir görüntüydü.
Deliler gibi gülen, ama, neden güldüğünü bilmeyen 200 - 300 kişinin bu krizi, dakikalar sonra yavaşladı.
Sonra, durdu.
İlk duran Abdi Bey'di.
Anlattı:
"Biz, Necati ile çok eski arkadaşız. Muhabirlik dönemimizde adı PIT PIT'tı. Şef ne iş verse, göz açıp kapayıncaya kadar yapar, dönerdi. Şef, bir gün - yahu, sen ne hızlı çocuksun. PIT PIT gibisin - dedi. Adı, PIT PIT kaldı. O yıllardan bu yana, PIT PIT'ı hiç şarkı söylerken görmemiştim. O yüzden, benim gülme krizim tuttu."

Aradan, neredeyse çeyrek yüzyıl geçti...
Demirören, 60 yılı geride bırakması nedeniyle, Cuma gecesi, gene bahçesinde bir davet düzenledi. Yıllar sonra gene bahçesindeydik.
Gecenin anlamını belirten konuşmasını yaparken, bir ara mikrofondan seslendi:
"Yunanlı gazeteciler gecesinden kimler var Güneri?"
Farkında olmadan, ne de anlamlı bir soru sormuştu.
"Artık kimler kaldı" mesajı veren bir soru...
Masadan cevap veremedim.
Ama...
"Yok" olanları anımsadım.
Abdi İpekçi'yi... Şimdi köşesinde yazmaktan onur duyduğum o büyük insanı...
O
yoktu, ama, gözlerim eşi Sibel İpekçi'yi aradı.
23 yıl önce, masayı paylaştıklarımızdan Feyyaz Tokar da yoktu.
En zorlu ve özel sorunlarımızı açtığımız, güvenilir dost Feyyaz Tokar da artık hayatta değil.
Eşi Berna Tokar'la buluştu gözlerimiz.
Kemal Ilıcak ta hayatta değil. 23 yıl önce, o gece, bir yandan gülüyor, öte yandan Zincirkıran'a "devam kaptan" diye sesleniyordu.
Ertuğrul Soysal yoktu. Anılarımda O'nu, tangoları, zehir zemberek, lafını sakınmayan eleştirileriyle, sımsıcak saran dostluğuyla hatırladım.
Eşi Semra Soysal'ı da göremedim.
Çetin Emeç te yoktu.
Saat 22:00'den önce gazete çıkmadığı için, eşi Bilge Emeç yanlız gelirdi böyle gecelere...
Yitirdiğimiz dostlarımızla olan hatıralarımızı, hiç değilse eşlerinin varlıklarını aramızda hissederek sürdürmeliyiz.


Cuma gecesi, Demirören'in bahçesinde, bu kez O'nun geride kalan 60 yılını kutlarken, tek tek yitirdiğimiz bu sevgili isimler için "eski dostlar... eski dostlar"ı mırıldandım.
Geçmişte kalan anılarla birlikte "eski" geceleri düşündüm.
Ve aklıma, Nilüfer'in "Namuzsuz Akşamlar" şarkısı geldi...
"Ah namuzsuz akşamlar,
Seni benden
(sizleri bizden) ayırdılar.
Sana hasret ah buralar.
Gel de, kapansın kor yaralar..."




Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr