Millet-vekilleri yemin etti.
Sırada Meclis Başkanı, Başkanlık Divanı var.
Meclis Başkanı’nın kimliği, kişililiği, yasamanın görevini tam olarak ve hakkıyla yapabilmesinde önemli bir bileşendir.
Cumhur-başkanı’nın tarafsızlığı üzerinde bunca tartışma varken hiç değilse Millet Meclisi Başkanı “tarafsız başkan” ifadesini dolduracak bir isim olmalı.
....................................
Başkanlık Divanı oluştuktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan bir milletvekilini -ki parlamento geleneğimize göre bu en büyük grubu olan partinin genel başkanıdır- hükümeti kurma görevini verecek.
Çok karışık görünse de önce “olamayacakları” ayıplamak seçenekleri azaltıyor.
“CHP - HDP - MHP” ortak hükümeti “olmayacakların” başında.
HDP’nin dışarıdan destekleyeceği bir “CHP - MHP” ortak hükümeti ya da hem HDP hem MHP’nin dışarıdan destek vereceği bir CHP hükümeti mümkün görünmüyor.
Çünkü MHP o kapıyı kesin ve sımsıkı kapattı.
Bu durumda AK Parti’nin karşısında seçim kampanyası ürünü yüzde 60 blok çözüm çıkartamıyor.
Geriye ne kalıyor?
“AK Parti - MHP” ortak hükümeti.
MHP kapısı kapalı gibi ama içeriden bir zayıf “ışık sızıntısı” var.
....................................
Seçeneklere devam...
1960 ihtilalinden sonra yapılan ilk seçimin parçalı Meclis’i “büyük koalisyon” çıkarmıştı.
İsmet Paşa’nın başbakanlığında CHP ile ihtilalin devirdiği Demokrat Parti’nin devamı AP (Adalet Partisi) arasındaki ortak hükümet.
Bugünün Almanya’sı da 2 büyük partinin ortak hükümetiyle yönetiliyor.
Türkiye için düşünülebilir mi?
Evet...
Bunu daha 7 Haziran seçimlerinden epeyce önce bir olasılık olarak bu köşede yazmıştım.
Şimdi de bu olasılık var.
Hatta ağır basıyor.
....................................
Bir “büyük koalisyon” kurulması zor ama işleme şansı daha yüksek ve Türkiye’yi “yönetilebilir ülke” yapabilecek formüldür.
Şöyle ki...
- Türkiye seçmeninin 3’te 2’sini temsil eder.
Yani...
Tabanı
sağlam olur.
- Ekonominin iç ve dış sermayeye güven verir.
Üretimi artırır, işsizliği azaltır.
- TL’nin değer kaybını önler, finansal istikrar sağlar. Dış kaynak temininde zorlanmaz. Enflasyonu kamçılamaz.
- Dış politikada Ankara’nın güçlü olması sınırlarımızda oynayan aktörlere “caydırıcı “ en azından “frenleyici” etki yapar.
- Kürt sorununda “çözüm süreci” vites yenilemiş olur.
Başka formüllerle bu “şans” neredeyse yok.
CHP daha 1990’lı yıllarda “Güneydoğu’da çözüm planı” yapmış, seçim bildirgelerine koymuş bir parti.
Kılıçdaroğlu’nun da “yöntem farkıyla” olsa bile “çözümün” yanlısı görüşleri biliniyor.
- Eğreti koalisyon hükümetleri, ömrü bir güvenoyu fiskesine bağlanmış “azınlık” hükümetleri Suriye’deki ve özellikle Suriye sınırımızdaki dinamikleri göğüslemekte çok zorlanır.
“Sık nefes” olur.
Zaten pek de dikkate alınmaz.
...........
“Artılar” böyle.
Ancak bir, evet tek bir “eksi” bile “büyük koalisyon” seçeneği üzerine “kurşuni bulutlar” yığıyor; “siyaset geleneğimizde koalisyon kültürünün sığlığı...”
İdeolojileri, parti hesaplarını arka plana alarak “birlikte yönetmenin dayanışma” kültür derinliğimiz ne yazık ki yok.
Ya da “yeterince yok.”
Olmayacak şey mi?
Hayır.
Öyle bir bakanlar kurulu oluşturulur ki “teknokrat kültürleri” onların “siyasi kimliklerinin” önünde gelir.
Bu bir “hizmet” hükümeti olur.
Bir örnek mi?
Buyrun size örnek.
“Başkan Yardımcısı Ali Babacan...”