GALATASARAY’ı şampiyon yapan Denizli-Fenerbahçe maçının akşamıydı.
Bir mekânda, Ali Koç ve arkadaşları ilerideki masalardan birindeydi.
Bizim gruptan FB tutkunu bir ortak arkadaşımızla birlikte gittik o günlerde baba olan Ali Koç’u kucaklayıp tebrik ettik.
Ayaküstü muhabbet elbette geldi şampiyonluğa ve Denizli maçına dayandı.
Ali Koç çok üzgündü.
Konuşurken gözleri doluyordu.
Yeni doğan bebeğinin verdiği sevinci bile doyasıya yaşayamadığını görüyorduk.
“Bugün, bu kulübü çok sevdiğimi daha da derinden hissettim. Karar verdim. Fenerbahçe’ye daha fazla ve daha yakından hizmet edeceğim” dedi.
Çok geçmedi ve bu kesin kararını uygulamaya koydu.
FB yönetimine girdi.
Hem de ailenin pek istekli olmamasına rağmen...
Haksız bir muhalefet değildi bu.
Tribünlerin ıslıkları, yuhları, hatta küfürleri malum.
“Koç” soyadının bunlara muhatap olması ihtimalinden kaygı duyuluyordu.
Ancak...
Ali Koç FB’li olmayan tribünlere de kendini sevdirdi.
Saygın ve duyarlı bir kulüp yöneticisi olarak “Koç” soyadına gölge düşürtmedi.
Ali Koç, açık sözlüdür, yüreği sıcaktır.
Bir şeye girişmişse ona tam odaklanır.
Koç grubunda “yeni girişimler” de Ali Koç’a bağlıydı.
Fenerbahçe yönetimine yeniliklere açık zihniyeti ve pratiğini taşıdı.
Şimdi...
“Şike” krizi yol haritasında bütün trafik levhaları Ali Koç’u FB başkanlığına götürecek işaretleri veriyor.
O duygusal nedenlerle Aziz Yıldırım’ın koltuğuna oturmayı etik bulmayacak, önerileri kabul etmeyecektir.
Ancak...
Çok sevdiği Fenerbahçe, Aziz Yıldırım’ın da isteğiyle bu duygu yüklü direnişi kırabilir.
Fenerbahçe’de bembeyaz bir sayfa açılması için en uygun, en moral yükseltici ve güven veren isimdir.
ÜZGÜNÜM
PAZAR KAHVESİ yıllardır yaşamdan renkleri yansıttığım bir sayfa. Politika yazılarımın ötesinde haftada bir keyif duyduğum ve keyif verdiğimi düşündüğüm bu sayfada ilk kez bir “üzüntümü” yazıyorum.
Türkiye’nin köklü, saygın ve güçlü gazetesi Milliyet, cuma günü bütün ailemizi üzmekte olan bir süreci yaşamaya itildi.
Bu büyük ve güzel gazeteyi, böyle günlerimizi gözleyerek yıpratmak isteyebilecek olanlara “polemik malzemesi vermek yanlışına” girmiyorum.
Zaten gerçekler Milliyet’in dünkü nüshasında açıkça yayımlandı.
Şu duyarlı günlerinde Milliyet’in “Basında Güven” çizgisini aynen sürdüreceğinin güvencesi de açıklamada yer aldı.
Milliyet’in internet sitesinde bunlar okunabilir.
Satırlarım ve duygularım o açıklamalarla birlikte daha iyi anlaşılır.
Milliyet’in bunların üstesinden de geleceğine inanıyorum.
PARAYLA SATILMAZ
DURUL Gence’yi son görüşümde gene davulunun arkasındaydı, bagetleri Picasso’nun fırçasının ustalığıyla kullanıyordu.
Müziğin büyüsünü beynimin tüm hücrelerine kadar o sahnede hissettim.
Durul’un hafıza ve el/kol yetisini zorlayan sağlık durumuna daha birkaç dakika önce konuşurken tanık olmuştum.
Oysa...
Davul çalarken tıpkı eski günlerdeki gibi gürül gürüldü.
Bu mucizeyi ona “müzik” yaşatıyordu.
Durul’u tanıdığım yıllar çok çok eskidir.
O zamanlar Türkiye’nin ilk “pop” müziği grubunu Deniz Harp Okulu öğrencileri kurmuştu.
Grubun adı “Black Points”ti.
Hafta sonları İstanbul gençliğini adeta uçuruyordu bu grup.
Arnavutköy Kız Koleji konserleri için en tercih etikleri yerdi.
Durul “kızları çok güzel” derdi.
Erkut Taçkın da o gruptaydı.
Durul daha sonra Deniz Harp Okulu’ndan ayrıldı.
Ankara’ya ailesinin yanına geldi.
Hem babasının sahibi olduğu matbaayı yönetiyordu hem yüksek öğrenimini sürdürüyordu.
Ankara Koleji öğrencileri de “sweters” grubunu kurmuşlardı.
Sonraları büyükelçi olan arkadaşım Murat Sungar grubun piyanistiydi.
Şimdi de Murat, Hürriyet yazarı Sedat Ergin ve birkaç eski arkadaşla birlikte aralarına Durul’u da alıp dost gecelerinde müzik yapıyorlar.
Gazetedeki odama girdiğimde bir “albüm” buldum.
Kapağında Durul Gence’nin fotoğrafıyla birlikte “Yıllar önce... Durul Gence” yazılı olan albümün ambalajını çıkardım.
CD’yi dinledim.
Durul’un sesini dinlerken, iç kapaktaki yaşam nehrinden görüntüleri yansıtan yarım yüz yıllık fotoğraflara baktım.
Yukarıdaki satırlarda anlattığım gibi yıllar önceye zihnimde yolculuklar yaptım.
“Massachusetts, Sunny, All I Do Is Drean Of You, Artvin, Akdeniz Türküsü...”
Durul’un sesinden 33’lüklerde yayınlanmış şarkıları plakçısı CD’ye çekmiş.
Ne yazık ki plakçı raflarında bulamayacaksınız.
Çünkü...
Altında şöyle bir not var:
“Durul Gence’nin yakınlarına özeldir. Para ile satılmaz.”
Büyük yürekli bu sımsıcak adamın “yakını” olarak görülmüş olmak ne güzel armağan.