Napolyon’un “İmkânsız kelimesi Fransızca değildir” söylemiyle örtüşen bir durum.
Sanki “İmkânsız, Türkçe değildir” gibi.
........................
Önce...
IŞİD’in elinden kurtulan/ kurtarılan yurttaşlarımıza “Geçmiş olsun” dileklerimi iletiyorum.
Aylarca “kafa kesen” bir örgütün elinde her an ölüm olasılığıyla burun buruna yaşamak -düşününce bile- dehşet verici.
Oradaki yaşam koşulları 8 kere yer değiştirirken “Nereye götürülüyoruz” soru işaretinin çengelinde asılı kalmak insan limitlerini çok zorlayan bir işkencedir.
Anlatılanlara göre “rehin başkonsolosun” şakağına silah dayanmışken bile örgütün video kamera karşısında söyletmek istediklerini tekrarlamaması çelik tellerden sinir sistemini gerektirir.
Allah kimseye bu koşullarda bir dramı vermesin.
TAHRAN’DAKİ ABD’Lİ REHİNELER
Ayrıca...
Bu “kurtarma misyonunu” başarıyla gerçekleştiren MİT ve Dışişleri’ni de kutlamak gerekir.
Dünyada çok ender görülebilecek bir operasyondur.
Silah kullanmadan, baskın yapmadan, kan akıtmadan “müzakere” yöntemiyle sonuç alabilmek, literatüre girecek “örnek caser (vaka)”dır.
Ayrıntıları bilmiyoruz.
Takas mı var, başka pazarlıklar mı?
Hepsi mümkün.
Ama...
Önemli olan, bütün yurttaşları burunları bile kanamadan sağ salim ülkemize getirebilmek, onları ailelerine kavuşturmak, “mutlu sondur.”
Olayın önemini vurgulamak için bir simgesel örneği hatırlamakta fayda var.
İran İslam Devrimi sürecinde Tahran’daki ABD Büyükelçiliği basılmış, işgal edilmişti.
İçerideki tüm ABD diplomatları ve görevlileri “rehin” alınmıştı.
ABD yıllarca uğraştı, hatta sonuca varmayan silahlı operasyonlar denedi.
Hiçbiri başarıya ulaşmadı.
Evet...
Amerikalılar yıllarca İran güvenlik güçlerinin elinde “rehin” kaldı.
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
İleri demokrasi ülkelerinde de Türkiye’nin gerçekleştirdiği böyle bir “ince ayarlı” misyonun başarıyla tamamlanması ayakta alkışlanır.
Fakat...
Eğer Musul’da herkes IŞİD önünden kaçarken Türkiye Başkonsolos-luğu’nda çalışanların kıpırdamadan kalmalarının sebebi de araştırılır.
Sorumluları bulunur.
Halktan gizlenmez.
Kurtulmak elbette çok güzel ama aylarca o insanlara işkence yaşatmanın da sorumluluğu vardır.
Bu insani boyutun yanı sıra Türkiye’nin devlet olarak uğradığı zararın da hesabı yapılmalı.
Türkiye’nin IŞİD’e karşı bütün dünya tavır koymakta birleşirken, Musul’da rehin alınan vatandaşlar nedeniyle eli tutulmuştur.
Türkiye’nin dünyada IŞİD’e karşı gerçekleşen birliğin dışında kalan görüntüsü, bu ülkenin ve insanlarının küresel imajına gölge düşürmüştür.
Bunlar irdelenmeden üzerine örtü mü serilecek?
SİYAH BAYRAK SINIRDA
Ve...
IŞİD’in bayrağı sınırımıza dayandı.
Suriye sınırı boyunca bu bir “ilk” değil.
Ancak...
Sonuncusu en duyarlı olanı.
Sınırın öteki tarafındaki Kürtler Türkiye’ye geçiyor fakat mesele bu kadarla kalmıyor.
Bölgede sınırın bu tarafındaki Kürtler öte yandaki Kürtlerin yardımına gitmek istiyor.
IŞİD’e karşı savaşma psikolojisi içindeler.
Sınırda tansiyon yükselmekte.
Türkiye’nin çizeceği yol haritasına da bir tecrübe kazandırmakta.
Şöyle ki:
IŞİD’e karşı ABD, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği koalisyon PKK dahil Kürtleri silahlandırarak çarpışmada “alan piyadesi” olarak kullanmak istiyor.
Bu durumda PKK ABD, İngiltere ve Fransa’nın -dolaylı ve zımni- müttefiki statüsüne sıçramakta.
Meşruiyeti hedefleyen makas değişikliği söz konusu.
Türkiye bu oluşuma nasıl bakacak?
“Çözüm sürecinde” PKK’yı “içeride silahsızlandırmak” fakat IŞİD’e karşı silahlanmasını kabul etmek gibi çok duyarlı bir çizgide nasıl ilerleyecek?