Altın ölçüt şudur: "Karşı tarafın desteklediği bir formüle biz kuşkuyla bakmalıyız. Onun lehine olan bizim aleyhimize demektir. Yok eğer karşı taraf, tepki koymuşsa onun aleyhine, bizim lehimize bir durum vardır."
BM’nin Kıbrıs’ta çözüm için öneriler demeti işte böyle değerlendirilmeli. Bakınız... Yunanistan kamuoyu nasıl da karşı.
Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı ateş püskürüyor. Özellikle "eş başkanlık hükmüne..."
O halde biz bu önerilerin rüzgârıyla Rum tarafını fenersiz yakalayacak ani bir rota değişikliğiyle baskın yapmalıyız.
"Buyurun bu öneriler üzerinde konuşmaya başlayalım" demeliyiz.
Şöyle ki:
1- Bu öneriler 12 Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi’ne kadar bir değere sahip. Çünkü o tarihte AB genişlemesi ilan edilecek. Kıbrıs’ı, üye ilan etmeden, AB bütün olası yaraların sarılmasını amaçladığı için bu öneriler yapılmakta. Bir kez Türkiye o zamanlamayı ıskalar ve Kıbrıs da AB ülkesi ilan edilirse, harita yeniden çizilmiş olacaktır. Kıbrıs artık AB toprağı sayılacaktır. Türkiye de doğrudan doğruya Avrupa ile çatışma halinde görünecektir.
O halde Türkiye, 12 Aralık 2002 için daha şimdiden - tartışılabilir - kaydıyla da olsa bu önerileri görüşmeye hazır olduğunu bildirmeli... Bununla da yetinmeyip Rum kesimini - zamanın az olduğu gerekçesiyle - 24 saat içinde masaya oturmaya davet etmelidir.
2- Elbette 12 Aralık 2002 her şeyin biteceği tarih değil. Ama o tarihten önce BM önerileri üzerinde - tartışılabilir koşuluyla - Rumları masaya oturtmak ve bir anlaşma olabileceği izlenimlerini vermek önemlidir. Zaten AB de bu zaman olanağını tanımış bulunuyor. Birkaç haftada anlaşma sağlanamayacağı görüldüğü içindir ki, genişlemenin açıklanma tarihi, Mayıs 2003’e ertelendi. Türk tarafı bu takvimi çok iyi kullanırsa karışık bir ifade olan AB ile görüşmelerin başlayacağı tarihin açıklanması tarihi (date of the date) yerine "doğrudan görüşmelerin başlama tarihini" elde edebilir.
1- Bu öneriler ilk kez Türk tarafı için siyasi eşitliği tanıyor. Önemlidir.
Buna "eşitlik miladı" diyebiliriz.
2- Bu öneriler ilk kez adada "iki ayrı devletin" varlığını kabul ediyor.
Eski Anayasa yenilenerek, güncelleştirilerek yeni bir ortak devlet kurulmuyor. İki eşit devlet bir ortak devlet anlaşması imzalıyorlar. Bunun anlamı... Taraflardan biri anlaşmayı ihlal ederse, "bu bizim iç sorunumuzdur" denemeyecek.
3- İki devlet, tıpkı ABD’de olduğu gibi yurttaşlarına, ortak federal devlet dışında kendi - geçerli - pasaportunu verebilecek.
4- Ada nüfusunun yüzde 20’sine sahip Türk nüfusu toprakların - fiziki niteliği tartışılabilirse de - yüzde 28’ine sahip olacak. Devlet de yüzde 50 temsil edilecek.
5- Adanın turizm açısından en güzel yöresi olan Girne’nin denize bakan sırtları Türklerde kalıyor. Bunun kanıtı o sırtların İngiliz ailelerin yerleşme alanları olmasıdır.
6- Adanın deniz kapısı Magosa Limanı da Türk kesiminde kalıyor.
7- Türkiye ile ilgili AB kararlarının da alınacağı ilk üç yıllık süreçte, ada, iki eş başkanla ve onların mutabakatı ile yönetilecek. Daha sonra ise dönüşümlü başkanlık.
8- Adanın kuzey kesimine AB’ye yardım kanalı oluk gibi akacak.
9- Nihayet hem Kıbrıs Türkü hem Türkiye, rahat bir nefes alacak. KKTC’liler ezilir mi sorusunun bir yanıtı, onların da artık bir Rum’dan farksız AB yurttaşı olacaklarıdır. Benzer söylemi, bir "Baskölıdan dinledim. "İspanya yurttaşından daha az güvenceye sahip değilim" diyordu.
Hiçbir şey sanıldığı kadar kötü... Umulduğu kadar iyi değildir.
Satırlarım da böyle değerlendirilmeli...
Ama şu anda tarihin terazisi Türkiye için ağır basıyor.
Iskalamayalım.
Elbette göç, Güzelyurt, Karpaz ya da başka sorunlar da var.
Ama onlarla huysuzluk vitrini çizmeyelim. Görüşmelerde masaya koyarız.