Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Türkiye ekonomisi, teğet geçilen ılası bir Irak savaşının yükünü taşıyamayabilirdi.
Yoksa şimdi seçim ekonomisi mi vuracak?
Gündeme getirilen "Haziranda seçim" tartışması, bu kaygıları veriyor.
Seçim ekonomisinin, Türkiye'ye faturasını, ekonominin zaten karşı karşıya bulunduğu manzarayla ortaya koyalım.
Böyle bir ortamda kapanan RP'nin bıraktığı boşluğa dalmak fırsatçılığı diye yerilen "baskın seçim" girişimleri, pek şanslı ve doğru görünmüyor.

1989'da Türkiye bütçesinden 11 katrilyon iç borç faizi ödemesi yapılacak.
Bu kadar büyük miktarda borçlanmak için hazine piyasaya çıktığında, alıcı bulamayabilir.
Hem ihtiyacı olacak miktarın büyüklüğü nedeniyle... Hem de ekonomisi bu denli bozulan bir ülkede paranın risk oranı göze alınamayacak kadar büyüyeceği için.
Ayrıca...
Bu büyüklükte iç borç bulmak için faiz oranları yüzde 160'a tırmanabilir.
Hatta daha yükseklere...
Bunun anlamı; enflasyonun yüzde 150'den başlayarak yüzde 200'e bile dayanma olasılığıdır.
Bu tabloyu bir de erken seçim savurganlıklarıyla kamçılanmış olarak düşününüz.
Uçurum kenarında yürümekte olduğumuzun fotoğrafı açık seçik ortadadır.

Türkiye, bu yörünge üzerinde aynı aymazlıkla yürürse, 1999'u çıkaramaz.
Sosyal çalkantılardan tutunuz, rejim bunalımına kadar, bir dizi kötü tepkiler beklenmelidir.
Çözüm, - bazı maddelerine katılmasak da - Meclis'deki Vergi Reformu Yasası'nın kabul edilmesi ve süratle uygulamaya konulmasıdır.
Ardından Sosyal Güvenlik Reformu da - gerçekçi emekli yaşları öngörülerek - Meclis'te kabul edilmelidir.
Özelleştirmeler ve devletin küçülmesi gibi, nisbeten uzun vadeli önlemler bir yana...
Sadece bu ikisiyle...
Türkiye, bir kalemde 15 katrilyon gelir ve 1.5 katrilyon sosyal güvenlik giderleri tasarrufu sağlamış olur.
İç borçlanma kısır döngüsü kırılabilir.

Biraz da medya sansasyonunun estirdiği dehşet rüzgarlarıyla, yeni Vergi Reform Yasa Tasarısı daha kuşku verici olmuştur.
Oysa...
Aslında genel olarak çağdaş bir vergi sisteminin yansımaları görülüyor.
Bazı satır başlarıyla özelliklerini yansıtayım.
- Faiz oranları alt kademelerde düşürülüyor.
Yüzde 25'ten 15'e iniyor.
- Küçük dükkan sahiplerine kepenk kapattıran, yılda 950 milyon lira vergi zorunluğu kaldırılıyor.
- Faizler vergilenirken, küçük tasarruflar kollanıyor. Beyanname vermek zorunda olacakların sayısı sadece 10 bin dolaylarında olacak.
Kaldı ki...
Bu reform olmasaydı bile, faizlerin vergilendirilmesi daha önceki yasa gereği uygulanacaktı.
- Yüksek faiz gelirlerinden yüzde 67.5 enflasyon oranı indirilerek, geri kalanı vergilendirilecek.
Bu oran çok az... Servet, vergilendirilmiş oluyor.
Reform yasası çıkarsa bu enflasyon arındırma oranı yüzde 80'e kadar yükselecek.
- Bir vergi miladı oluşuyor. Tasarıda 28 Şubat olarak gösteriliyor ama, tasarının yasalaştığı tarihe göre saptanacak daha ileri bir tarihe kadar, kayıtlı hale getirilen paraların, vergisi istenmeyecek.
- Rantiye kesimi vergilendirilirken, istihdam yaratacak yatırımlar yapanlara önemli kolaylıklar sağlanıyor.
Örneğin...
Yatırım yapıldıktan sonra değil, yatırım kararının bildirimiyle birlikte vergi indirimi başlıyor.
- Cezalar azaltılıyor. Naylon fatura suçu hariç, "ekonomik suça, ekonomik ceza" ilkesi uygulanıyor. Fakat etkin ve yaygın uygulanması sağlanıyor.
- Denetimlerde zaman zaman - seyrek de olsa - görülebilen keyfiliğe karşı iç denetim mekanizması kuruluyor.
- Deniz Baykal'ın isteği; asgari ücretin gene vergi dışı kalması...
Destek için şartı bu.
Ancak...
- Bakanlar Kurulu'nun asgari ücretten alınan vergiyi - neredeyse sıfıra yakın - azaltması mümkün.
Bu konuda Baykal'a bazı ödünler verilecek.
Ne var ki...
Türkiye'deki işçilerin yüzde 87'si zaten asgari ücretten gösteriliyor.
İşverenler vergi ödememek için - neredeyse - tamamını asgari ücretten gösterirler.

Mesut Yılmaz, "seçim hükümeti değil, icraat hükümeti olacağız" demişti.
İcraat hükümetinin işte ölçütlerinden biri...
Refah'ın kapatılışını bir siyaset fırsatı gibi görerek seçime yönelmek, Türkiye'yi bir zamanlar Güney Amerika'nın muz cumhuriyetlerinde yaşanan hiperenflasyon zehirli sarmalına sokar.
Fakat...
Buna karşın, eğer Mart 1999'da yapılması gereken Yerel Seçimler, Haziran 1998'e alınırsa...
8 ilde Ara Seçimleriyle birleştirilirse...
Bu kadar kısa sürede ne yerel yönetimler, ne merkezi yönetim seçim yatırımları savurganlığı yapamayacakları için ,Haziran'da sandıklara gitmek yararlı bile olabilir.
Belediyeleri, daha 14 ay seçim havasında tutmamak, inanılmaz bir savurganlık rüzgarıyla enflasyon alevlerini azdırmamak akılcı bir yaklaşım.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr