Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İÇİMİZE zaman zaman kaçan şeytana “çüş” demek ve içimizdeki çocuğun “saflığını, temizliğini” sevmek önceliğimiz olmalı.
....................
Beşiktaş-Galatasaray maçındaki çirkin görüntüler için “polisiye” bulgular araştırılıyor.
Birileri bulunacak, cezaya çarptırılacak.
Peki, böylece “sorun” halledilmiş olacak mı?
Hayır...
“Sivrisinekleri öldürmek” çare değildir, “bataklığı kurutmak” gerekir.
“Bataklığın” tanımını da yapalım; “Türkiye’nin zeminindeki yüksek gerilim hatları ağı...”
Bu güzelim ülke buram buram “asabiyet” yansıtıyor.
Direksiyondaki adamdan, polise...
Satıcıdan, müşteriye...
İktidardan, muhalefete...
Gazeteciden, gazeteciye...
Sabah TV programlarından, akşam tartışma programlarına...
Sahadaki sporcudan, tribündeki seyirciye, televizyondaki yorumcuya...
Herkesin sinir uçları açık.
Toplum sürekli kısa devreler yaşıyor, patlamalar yapıyor.

Haberin Devamı

ÖTEKİNİ ŞEYTANLAŞTIRMA MÜHENDİSLİĞİ
BÖYLE bir Türkiye’de -hiç onaylanır şey değil ama- asabi tribünler sahaya akabiliyor.
Zaten...
Sahada top oynanırken TV ekranlarına tribünlerden onlarca kişinin birbirine girdikleri kavgalar yansıyordu.
Gariptir ama yumruklaşan tarafların her ikisi de Beşiktaş formalıydı.
Anlayamamıştım.
Sonradan, taraflardan birinin “Çarşı” hareketinden, diğerinin ise Çarşı’ya karşı kurulduğu iddia edilen “1453 grubundan oldukları” yazıldı, anlatıldı.
Örnek bir “beraberlik/bütünlük” olarak bilinen Beşiktaş taraftarlarını bile ikiye bölüp birbirine saldırtmışlarsa, bunu bile yapabilenlere pes.
Yok...
Eğer “çakma Beşiktaşlı” taraftar yaratılmışsa buna daha da derinden bir pes!..
Toplumda her kesimi, her katmanı birbiriyle düşman haline getiren “ötekini şeytanlaştırma” mühendisliği mi?
Cüneyt Özdemir bir şarkıdan esinleniyor:
“İçindeki şeytana çüş de!..”
Doğru...
Dahası...
Biz Sezen’in şarkılarıyla insanlığımızın saf güzelliklerini yaşamaya alışmıştık.
“İçimizdeki çocuğu” severiz.

KAVGA KÜLTÜRÜ
T24‘te Bekir Ağırdır “çatışma kültürü galerisinden görüntüleri” yazmış.
“Can emanet edilen doktorlara bile saldırılar” çok düşündürücü bir örnek.
Doktorluk kutsal meslek.
Ama...
Onlar bile “vandalca” şiddetin hedefi haline gelmekte.
Ve ne yazık ki artık sıradanlaşmakta.
Doktora bile bunu yapan “şiddet kültürü” başka hangi değerlere saldırmaz ki?
Son kan davası çatışmasında, kadınlar, çocuklar da öldürüldü.
Hatta...
Anasının üzerine kapanarak kurşunlardan kurtardığı çocuğun bu kez beynine sıktılar.
Oysa...
Kan davası töresinde “kadın ve çocuk öldürmek” yoktur.
Bu da oldu.
Siyaset dili ve eliyle üretilmiş korku, lümpenleşmeyle harmanlanınca şiddete dönüşüyor.
Dilin dili, tavır dili ve sonrasında artık elin dili, tekmenin dili!..
Sopa, taş, satır, bibergazı, TOMA, cop, hatta mermi...
“Kadına şiddeti” de burada 1 numaraya yazın.
......................
Birbirinden beslenen “akut sinirlilik” salgınında yaşıyoruz.
Mazeretse bu...
Mazhar Fuat Özkan’la noktalayayım:
“Mazeretim var, asabiyim ben...”
Önce “mazeretlerin mazeretini” yok edelim.