HELİKOPTER kazasında yitirdiğimiz şehitlere rahmet, ailelerine, TSK’ya ve ulusumuza başsağlığı dileyerek başlayayım.
Genelkurmay ve İçişleri Bakanlığı açıklamalarına göre helikopterin düşüş nedenleri pilotaj ve hava koşullarından kaynaklanıyor.
“Dışarıdan müdahale olmamıştır” deniyor.
Elbette helikopter parçalarının -ayrıca- teknik incelemesi yapılacaktır.
Bu olayda PKK parmağı yoksa bile helikopterlerin yerden bazı özel silahlara sahip PKK tehdidi altında olmadığını kimse söyleyemez.
Bu gerilimi ben de yaşadım.
Körfez Savaşı’nın sonrasında Kuzey Irak’taki Amerikan üssüne gitmek için başvurmuş ve olumlu cevap almıştım.
Oraya TSK helikopteri ile götürüldüm.
Helikopterimiz, iki yanında yarlar yükselen bir nehrin üzerinde alçak uçuş yaparak ilerliyordu.
Nehrin kıvrımlarında sert zigzaglar çiziyorduk.
Pilotumuz bu durumu “PKK’ya karşı tedbir” olarak açıkladı.
Rota gereği bir süre sonra nehir yatağı olan vadiden sapmamız gerekince, yükseldik.
‘U.S’ DAMGASI
PİLOTUMUZA bu kez “PKK’nın aşağıdan vurma tehlikesi yok mu” diye sordum.
Cevabı:
“Çok düşük bir ihtimal” oldu.
Şöyle izah etti:
Yakın zamana kadar tehlike daha büyüktü.
Çünkü...
Bizim helikopterlerin karnında hiçbir yazı ve işaret yok.
Amerikalılar ise kendi helikopterlerinin karnına nal gibi büyük harflerle “U.S” yazdırdılar.
PKK, onların helikopterlerine zaten ateş açmıyor.
“U.S” harflerini görünce bundan emin oluyorlar.
Karnında “U.S” harfleri olmayan bizim helikopterler hedef haline geliyor.
Bunun üzerine “böyle şey olmaz” dedik.
Amerikalılardan “helikopterlerinin karnına -U.S- yazmamalarını” istedik.
PKK’lılar artık üstünde uçan helikopter TSK’nın mı yoksa ABD’nin mi, tam anlayamıyorlar.
Yanlışlıkla Amerikalı vurmamak için ateş açmıyorlar.
Yüzde yüz garantili bir durum değil ama epey işimize yaradı.
Aradan yıllar geçti.
PKK’nın elindeki silahlar çok daha çeşitlenmiş ve daha ileri teknolojiyle donatılmış olmalı.
NAMLU UCUNDA UÇMAK
O gün helikopterimizin ön tarafı camdı.
Bırakın omuzdan atılan füzeleri bir yana, uzun namlulu güçlü bir silah bile isabet edebilir.
Ön tarafın cam olması sanki bizi daha da bir hedef haline getiriyormuş gibi tedirgin oldum.
Oysa...
Zırh yoksa, cam ya da başka bir alaşım aynı tehlikeye açık.
Düşen helikopterde kaybettiğimiz 14 şehit, kim bilir kaç kez bu tedirginliği yaşadı.
Yerden ateşlenecek bir silahın namlu ucunda uçmak...
Hem de bir kez iki kez değil...
Belki yüzlerce defa.
Allah’a ve yaptığın işin doğruluğuna inanmak ve gerisini kadere bırakmak.
Öyle de...
Sadece kendi canlarını değil geride bırakacaklarını düşünmek daha da acı verici olmalı.
Şehit cenazelerinde tanık olduğumuz evlatlar, gözü yaşlı eşler, analar, babalar, kardeşler...
Bir daha onlarla mutluluğu yaşayamamak kaygısı.
Aşağıdaki PKK’lıları da düşünüyorum.
Kandil’deki yöneticiler hariç, PKK’da ortalama dağda kalış ve yaşam süresi 5 yıl.
Yani... Aşağıdakilerin de yılları hatta günleri sayılı.
Onların da arkalarında bırakacakları aileler var.
Yanlış içindeler, doğru. Terörün hertürlüsünün karşısındayım ama nihayetinde bunlar da genç ve öldürüyor, ölüyorlar. Bu kanlı döngü durmalı...
..........................
Bütün bunların artık noktalanması gerek.
Güzel yurdumun üzerinde barut dumanları dağılmalı, çiçek kokuları okşamalı yüzümüzü.
AB ile tam üyelik sürecindeki bu ülke, insan haklarına dayalı ve tüm kuralları, kurumlarıyla işlemekte olan demokrasi içinde sorunu çözebilmeli.
Türkiye, elbette yurdun her santimetre karesinde güvenliği sağlamak için silahlı mücadeleyi kararlı olarak sürdürecektir.
Ama...
Buna paralel olarak demokratik çözümlerin geliştirilmesi, mesafe alınması da gerekir.
İnsanlarımız artık kanın durmasını istiyor.