JAROSLAV Hasek’in savaşı taşlayan kitabının adı “Şvayk’ın I. Dünya Savaşı’ndaki Kaçınılmaz Macerası” dır.
Türkiye’de “Aslan Asker Şvayk” adıyla tiyatrosu da perde açmıştır.
Rütbesiz, saf ve temiz asker Şvayk, Bosna’da Avusturya Arşidük’ü Ferdinand, bir eylemcinin kurşunuyla öldürülünce gözlerini iri iri açarak sorar:
DERSİMİZ, ‘BEŞİKTAŞ’
BEŞİKTAŞ, Türkiye Kupası’nı “şike iddialarının aydınlanmasına kadar” kaydıyla, iade etti.
Büyükşehir Belediye’den iki oyuncunun Türkiye Kupası finali için “rüşvet aldık” itirafları ve bunun üzerine üst düzey yöneticisi ve Teknik Direktörü’nün tutuklanmaları sonrasında “aklın yolu” buydu.
Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören’in “sağduyulu” bu kararı futbol dünyası bataklığa dönüşürken örnek bir tavır.
Şike skandalları art arda patlarken Beşiktaş taraftarı da “soylu ve düzeyli” kaldı.
Beşiktaş ile örtüşen ÇARŞI’nın önceki gün yayımladığı bildiriyi okurken içimden sessiz alkışlar kopmuştu.
Çarşı “siyah beyaz” renklere tutkusunun altını çiziyor ancak “şike” iddialarına karışan isimlerle arasına -onlar yargıda arınıncaya kadar- mesafe koyduğunu açıklıyordu.
“İsimlerin değil Beşiktaş’ın taraftarıyız” mesajıydı bu.
Sonra...
Beşiktaş taraftarlarını izledim.
Polise, savcılığa, mahkemeye nehir gibi akarak, tezahürat gösterileri yapmadılar. Sorgulananları sahiplenmediler.
ÇARŞI’nın bildirisi ile aynı “mesafe koyan” paraleli çizdiler.
Bunları izleyenlerden kimilerinden “Beşiktaşlılara arabacı falan deriz ama bakın nasıl da zarif bir kararlılık ortaya koydular” yorumlarını dinledim.
Önce...
“Arabacı” iddiası...
Osmanlı döneminde Beşiktaş “seçkinlerin” semtiydi.
Saray bürokrasisi konutları oradaydı.
Restore edilerek İstanbul’un en şık yapılanmasına dönüşen Akaretler bunun örneği.
Atatürk de bir süre Akaretler’de ikamet etmişti.
Beşiktaş takımının idmanlarına ve maçlarına bu semtin “seçkin” taraftarları özel arabalarıyla geldikleri için “arabalılar” diye anılırdı.
Zamanla bu söylem nesilden nesile aktarılırken “arabacılar” oldu.
Aslı budur.
ÖRNEK OLMALI
ATEŞ düştüğü yeri yakar... Bunu anlıyorum. O nedenle “şike” skandalına adları karışan yöneticilerine destek vermek üzere emniyete, savcılığa, mahkemeye, Metris Cezaevi’ne sel suları gibi akan diğer takım taraftarlarını eleştirmiyorum.
Tam tersine “doğal” buluyorum.
Kirli süreç sonunda -belki de- yargı kararıyla arınacak olanların bu destek gösterileriyle moral bulacaklarını da düşünüyorum.
Ancak...
“Evet ama eksik” duruma da işaret etmek isterim.
Bu destek de şartlı olmalı.
“Şike” gibi “kirli dolapların” içinde -gerçekten- yer alanlar ihtimaline karşı -arınıncaya kadar- mesafeli olunacağı da belirtilmeli.
Kulüplerin saygınlığı ön planda olmalı.
Ayrıca...
Tutukluluk halinin cezaya dönüştüğü yeni vakalar olmaması, başta sağlık sorunları olmak üzere insan hakları ve insani değerlerin korunması için kamuoyu tavrı önemli ağırlıktır.
.............................
Tüm çabalar futbolu arındırarak çıtayı yükseklere koyabilmek olduğuna göre medya, Federasyon, kulüpler gibi 10 milyonlarca taraftarlara da kendi çıtalarını yükseklerde tutmak zorunluluğu var.