Sevgili İsmail Cem müthiş bir fotoğraf ustasıydı. Yıllar önce imzalayarak hediye ettiği bir fotoğrafı sisler içindeki Boğaziçi’ni yansıtıyordu.
Altına “Rakı kadehinden İstanbul Boğazı” yazmıştı.
Çok sevdiğim bir fotoğraftır.
..............
En beğenerek izlediğim bir TV reklamını da sizlere hatırlatayım:
Boğaz’da bir tekne süzülmekte...
Yukarıda ay bakır tepsi gibi...
Teknede rakı sofrası kurulmuş.
Elinde kadeh, genç bir kadının sesi tatlı tatlı yankılanıyor:
“İnleyen nağmeler ruhumu sardı
bir rüya ki orda hep şarkılar vardı
uçan kuşlar martılar
yeşil tatlı bir bahar
gülen şen sevdalılar vardı
arzular orada zevk oradaydı
bir deniz ki aşk dolu dalgalar vardı
uçan kuşlar martılar
yeşil tatlı bir bahar
gülen şen sevdalılar vardı”
İnleyen nağmeler kıyıya ulaşırken, balıkçı ve genç yoldaşı birbirlerine gülümseyerek rakı kadehlerini kaldırırlar.
Yalılarda ışıklar yanmaya başlar.
Balkonlarda “rakı balık” yapanlara kamera “zoom”la odaklanır.
Öyle görüntüler ki...
Burnuma ızgarada cızırdayan balık ve mis gibi anason kokusu geliyor gibi hissederim.
İstanbul böyledir.
İzmir, Bodrum, Mudanya, Mersin, İskenderun, Karadeniz kıyıları farklı mı?
Ya Tekirdağ?
Adana’da, Urfa’da, Gaziantep’te “kebap rakı” az keyif mi? Şalgam suyu da içilir ama hazmetmek niyetine.
“Aslan sütüme” dokunma...
Türkiye’nin Toscana’sı İtalya’nın Toscana bölgesi şarabın kutsal topraklarıdır. (Kimse tepki koymasın Hıristiyanlık’ta şarap “İsa’nın kanı” olarak kutsaldır.)
Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, şarabın ilk üretildiği topraklardır.
Tarihin geleneklerine dönüş var.
Türkiye’de şarap üretimi ve kültürü tırmanışta.
Denizli’de Toscana gibi şarap vadisi oluştu.
Kilometrelerce uzanan üzüm bağları ve şarap üretim tesisleri.
Şarapçılıkta asmadan koparılan üzümün fazla yol almadan hemen şarap üretim tesisine taşınması kalite için önemlidir.
Üzüm bekletilmemeli.
Denizli’deki vadide Türkiye’nin en önde gelen markaları uçsuz bucaksız topraklar aldılar.
Üzüm bağları yemyeşil deniz gibi uzanıyor.
Hepsinin tesisleri hemen oracıkta.
Sadece Denizli değil, Anadolu’da, Trakya’da bakımlı ve çok kaliteli üzüm bağlarında “iyi” şarap yapılıyor.
Ağır vergilere, dolaylı engellere karşın şarapçılık gelişmesini sürdürüyor.
Geçen yıl Paris’in en iyi restoranlarından ikisinin Türk şaraplarını listesine koyduğuna tanık oldum.
Dünyanın en iyi üç restoranından biri Londra’dadır ve şef şarap seçicisi Antalyalı bir Türk’tür.
O da restoranına kendi seçtiği Türk şaraplarından tavsiyelerde bulunuyor.
Beyaz şaraplarımız da gözde.
Fransa’ya yüksek kantite beyaz şarap ihraç ediliyor.
Pembe şarap bir süredir yaz aylarının tercihi...
Türkiye pembede de iddialı.
Porto’nun simgesi olan tür de Türkiye’nin üretim yelpazesinde yer aldı bile.
Ağız tadı olan yabancı dostlarım verdikleri yemeklerde Türk şarapları sunmaktalar bir süredir.
Ya bira?
Türkiye’nin bira üreticileri iç pazarla yetinmediler sınırların ötesine taştılar.
Bunlardan biri Rusya’da kurduğu tesislerle bu ülkenin üretimde ve satışta ikincisi.
Türlerine göre farklı farklı markalarda üretim yapıyor.
Bütün bu yükselen grafiğin sadece şişeleri görünmesin gözlere, sürecin aşamaları da algılansın.
Kullanılan hammaddenin tarıma katkısı nasıl ıskalanır?
Yüz binlerce toprakla uğraşan insanımız hammaddenin üretiminden kazanıyor.
Ya fabrikadaki üretimde çalışanlar?
Ve restoran/otel hizmetleri sektöründe olanlar?
Kısıtlamalar, yabancı alkollü içecek ithalini tetiklemekte.
Döviz kaybının ötesinde Türkiye’nin alkollü içecek sektöründeki kendi ürünleriyle tanıtım rolü nasıl azımsanır?
Açıklamalarda “Topkapı içinde alkol servisi” bağlamındaki soruya cevap “net” değildi.
Tekrar tekrar okudum.
Bir şey anlamadım.
Ama...
Bir şeylerden kaygılandım.
Aya İrini’de dünyanın yıldızlarından harika konserler dinleyeceğiz.
Sonra...
Dışarıda ayran mı içeceğiz?
O konserlere diplomatlar, sanatçılar, İstanbul’da yaşayan yabancı işadamları, yabancı gazeteciler, öğretmenler, üniversite öğretim üyeleri de gelir.
“İçki yasağını” nasıl anlatırız?
Hele daha yüzyıllar önce Topkapı’da sultanların da bazılarının alkol aldıklarını bildikleri halde...
......................
Allah’tan şu sayfa TV ekranı değil.
Yoksa “alkole teşvik” hükmüyle, köşem karartılırdı.