Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

IŞİD’in Diyar-bakır’daki hücre evine baskını Türkiye coğrafyasını altına koyulmuş “mayını” gösteriyor.

“Barış sürecinde” PKK’nın, son yıllarda IŞİD’in meydanı boş bularak Türkiye’ye “infaz” hazırlıkları / terörün altyapı çalışmaları ne yazık ki engelsiz sürdü.

“Nasıl da safmışız” söylemi “mazeret” olamaz.

Çünkü...

Devlet “saf” olamaz.

Milletin vergisinden milyarlarca ödenek alan MİT dahil güvenlik örgütleri ve onları yöneten siyasi iktidar oraya “saf” oldukları için getirilmiş değillerdir.

Ne siyasi iktidarı ne ona bağlı güvenlik ve istihbarat örgütlerini bu meşum hazırlıkları “göz yummakla” suçlayamam.

Haberin Devamı

“Saflıkla” da...

Burada “siyasi mühendislik hesap hataları” var.

Gerek...

İç politikada “İmralı-Kandil-Ankara” üçgenindeki çözüm görüşmeleri...

Ve gerek...

“Esad’ın birkaç hafta içinde çökeceği ve Şam’da cuma namazı kılınacağı” yolundaki “naif” inanç...

Sanıyorum...

“Tek gözün görmediği” ama “diğer gözün vizyonuyla” siyasete yol haritası çizildiği bir “engelli” sendromuyla yapılan “hesap hatası” ile karşı karşıyayız.

Ne yazık ki...

Bedelini hep birlikte ödüyoruz.

Oysa...

“Devlet” sadece hissedarların hata bedeli ödediği şirket değildir.

Devlet ve güvenlik örgütlerinin “saflık” ve “hata” lüksleri yoktur.

10 binlerce mensubuyla istihbarat kurumları, onların bağlı olduğu ve milyonlarca oya dayanan siyasi iktidarlar, 3-5 bin kişiden oluşan terör örgütlerine karşı “Onlara kandık, safmışız” diyemez.

Demokraside “her kurum ve elbette iktidar hesap vermek” zorundadır.

Nasıl ki “iflas halindeki tüccar” mahkeme önünde “Çok safmışım” diyemezse, dese de hukuk önünde bir anlam ifade etmezse, siyasi iktidarlar da “kandırıl-dıklarını” aklanma nedeniyle öne süremez.

.........................

Bunlar dış görünüşte en üstteki katman.

Bir alta doğru “siyaset jeolojisi” için inelim.

Aslında...

Türkiye’yi Esad’ın rejimine karşı iten rüzgâr Washington’dan esmiştir.

Bu rüzgâra Türkiye yelken açmasaydı, şimdilerde Güneydoğu’yu yoklayan sert hava akımı daha o zaman bizi vuracaktı.

Ankara’nın Esad’a karşı “tavır refleksi” aslında gerçekçiydi.

Haberin Devamı

Ama...

Sonrası “abartılı” oldu.

Suriye’ye “Müslüman Kardeşler’in Sünni egemenliğini” kollayan vitese geçildi.

“ABD rüzgârına karşı işemeyen ama çok da kraldan fazla kralcı olmayan” tavır yerine Türkiye arazi vitesine taktı. İşi “Şam’da cuma namazı kılmaya” götürdü.

PKK ile “çözüm süreci” için de aynı şey.

Türkiye’nin “çözüm” için adımlarıyla “Kandil’in” adımları arasında uyumlu “senkronize” ilerleyiş gerekiyordu.

Ama...

Kandil’in ayak sürüyüşü görülmedi ya da “görülmek/kamuoyuna gösterilmek” istenmedi.

Yola “Silahları gömecekler ve sınırın ötesine çıkacaklar” diye başlanmasına rağmen, sadece hasta, yaralı ve yaşlıların gönderildiği, dağların ve yerleşme alanlarının cephaneliğe dönüştüğü süreç kaldı elimizde.

........................

Bu bir “siyaset tarafı” yazısı değil.

Uydudan bakarak “Türkiye yorumu” yapan bir astronot gibiyim.