Yıl 1932... Kurtuluş Savaşı yıllarının belgeseli hazırlanıyor.Trakya manevralarında - bu belgesel çalışmalarını yürütmekle görevlendirdiği - Baransel Paşaya Mustafa Kemal, "Bitti mi?"diye sorar.Baransel, "Paşam size ait sahnelerin çoğunun hareketsiz fotoğraflardan oluşması nedeniyle film henüz tamamlanamadı" cevabını verir.Bunun üzerine Atatürk şöyle der:"Ben hayattayım. Milli Mücadeleye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem, hali hazırda mevcut olduğuna göre, çağırdığınız anda bana düşen vazifeyi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir aktör gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım. Bu milli vazifedir. Çünkü Türk gençliğine bu mücadelenin nasıl kazanıldığını canlı olarak ispat etmek, hatıra bırakmak, ancak bu filmle mümkün olacaktır."Atatürk, açıkça "aktörlük yapabileceğini" söylüyor.Ancak 1937 yılına gelinmiştir. Ve Atanın bozulan sağlığı bu projenin gerçekleşmesini önleyecektir.Yıllar yitirilmese ve Atatürke kendi rolünü oynaması zamanında önerilseydi, ulusal varlığımıza harikulade bir katkı olacaktı.Ne yazık ki, "tek adam" sinema alanında da "yalnız adam"dır.Atatürk gene de bir aktörlük denemesi yapmıştır. 1932 yılında çevrilen ve İstiklal Savaşı üstüne en iyi filmler arasında yer alan Bir Millet Uyanıyor filminde Atatürk rolünü oynamıştır. Ama çok kısadır. İstanbul Film Festivali eşiğinde, Atatürkün sinema aktörlüğü girişimi için birkaç satır. İnsanlığın büyük keşfi "Sinema öyle bir keşiftir ki, bir gün gelecek, barutun, elektriğin ve kıtaların keşfinden çok, dünya medeniyetinin veçhesini değiştireceği görülecektir. Sinema, dünyanın en uzak köşelerinde oturan insanların birbirlerini sevmelerini, tanımalarını temin edecektir. Sinema, insanlar arasındaki görüş, düşünüş farklarını silecek, insanlık idealinin tahakkukuna en büyük yardımı yapacaktır. Sinemaya laik olduğu ehemmiyeti vermeliyiz." Atatürk sinema için bakınız neler söylemiş: Mesajı alanlar Bu görüntülü iletişim, büyük bir insanlık ailesi yaratmaktadır.Atatürkün mesajı ne yazık ki kendi kuşağı ve sonraki kuşaklar tarafından "tam" algılanamadı.Sinema öylesine gerçekçi bulundu ki adeta korkuldu. Sansür kemendiyle boğulmak istendi. Nâzım Hikmet onlardan biri. Örneğin... Kurtuluş Savaşı Destanında Atatürk oynamalıydı.Sonraki kuşaklar için de sinema tutuculuğun hedefi oldu. Atatürkün bu yaklaşımı hiç kuşkusuz sinemanın bir türevi olan televizyonu da - o zamanlar hayallerden geçmiyor olsa bile - kapsamaktadır. Işığa yürüyüş 11 Nisandan başlayarak günde 5 seans 200ü aşkın film izleyeceğiz.Türkiyede ve dünyada bir yıldır bu filmlerin seçimleri yapıldı.Önerileri ve irdelemeleri sinema yazarlarından okuyacaksınız.Japonyadan Hindistana ve İrana... İtalya, Fransa, İngiltere, Amerikaya kadar film karelerinde buluşacağız.İstanbul Film Festivali aslında Berlin, Venedik, Cannes gibi A grubu festivallerinden biri değil... Onlar yarışmalı ve ilk kez gösterime giren filmlerden oluşuyor.İstanbul Film Festivali C ve Dlerden değil. B grubunun en önde gelenlerinden.Bence böylesi daha iyi. İddiası vitrininde değil, cevherinde bir festival.Atatürke ve merhum Nejat Eczacıbaşına, onun izinden yürüyen arkadaşlarına teşekkürler.Kişisel not:Bu yazıda bazı satırlarını yansıttığım Atilla Dorsayın Sinema ve Çağımız yapıtı ve tüm kitapları, sinema salonlarının alacakaranlığında yol gösterecek samanyoludur. g.civaoglu@milliyet.com.tr Atatürkün mesajını gene de alanlar oldu. Onlardan biri merhum Nejat Eczacıbaşıydı. İstanbul Kültür ve Sanat Festivalleri ve bu bağlamda elbette Film Festivali başyapıttır. Eczacıbaşının etrafındaki aydınlarla birlikte ışığa yürüyüşün yol haritası gibidir.