Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

TARİH 12 Ocak 1934.
Yunanistan'
ın Başbakanı Venizelos, Norveç Nobel Komitesi'ne yazılı başvuruda bulunur.
Atatürk'e "Nobel Barış Ödülü" verilmesini ister.
Savaş meydanlarında kendisini yenmiş, ordusunu denize dökmüş, Yunanistan'ı işgal ettiği Anadolu'dan söküp atarak yüzlerce yıllık Yunan ırkçı milliyetçiliğinin simgesi "megalo idea"yı tarihin çöp sepetine atmış... Bütün bu olanları zehir gibi içine akıtmış olması gereken Venizelos'un başvurusu "Atatürk olayının büyüklüğünü" ortaya koyar.
Gerçi bu başvuru Venizelos'un da olgunluğunun ve devlet adamı çapının işaretidir... Tüm komplekslerini aşabilmesi yüce bir insani değerdir.
Ama... Ona bu koşullarda dahi ilham verebilmek, bu tarihi belgeyi yazdırtabilecek etkiyi yapabilmek ise Atatürk'ün mucizesidir.

İşte... Bu tarihi başvurunun tam metni...
"Yaklaşık 700 yıl boyunca Ortadoğu ve Orta Avrupa kanlı savaşlara sahne olmuş, fakat Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla bölgedeki istikrarsız durum sona ermiştir.
Bir milletin hayatında, bu kadar çok kısa bir süre içinde, bu denli köklü değişikliğin gerçekleştirilmesi hakikaten pek enderdir. Teokratik bir rejimle yaşayan din ve hukuk kavramlarının birbirine karıştığı çökme devrindeki bir imparatorluğun yerini, güç ve hayat dolu, modern ve milli bir devlet almıştır.
Barış davasına bu değerli katkı, Türkiye Cumhurbaşkanı başbakanı Mustafa Kemal Paşa sayesinde yapılabilmiştir.
Bu nedenle, Yunanistan Hükümeti başkanı sıfatiyle Mustafa Kemal Paşa'nın Nobel Barış Ödülü'ne adaylığını taktim etmekten şeref duymaktayım.
VENİZELOS
Yunanistan Başbakanı"
Atatürk'
ün büyüklüğü sadece savaş meydanlarındaki komutanlık dehası değil...
Bunların ötesinde barışın da simgesi olmasıdır.
"Yurtta sulh, cihanda sulh" söyleminin düzeyine erişmiş başka bir ifade kalitesi tarih arşivlerinde yok...
Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmesi çok anlam derinliği olan bir hadisedir.
Venizelos bugünün bazı adreslerine adeta mesaj yollamış.

Atatürk'ün son yıllarında Franklin D. Roosevelt ABD Başkanı'ydı.
Bakınız ölüm haberini aldığında neler söylemiş:
"Atatürk hakkında almış olduğum bilgi çok tazedir; bu hususdaki bilgilerimi kendisini çok iyi tanıyan birinden edindim. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği Hükümeti'nin tanınması hakkında Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşürken kendisine, onun fikrince - bütün Avrupa'nın en kıymetli ve en önemli devlet adamının - kim olduğunu sordum. Bana verdiği cevapta - Avrupa'nın en kıymetli devlet adamının bugün Avrupa'da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, bunun, Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'dir."
FRANKLIN D. ROOSEVELT
(ABD Başkanı - 1938)
"Mustafa Kemal'in ölümünün 25'inci yıldönümü bağlamında anma törenine katılabilmekten şeref duyduğunu"
belirten eski ABD Başkanı John F. Kennedy şöyle diyor. "Atatürk'ün adı, bu yüzyılın büyük insanlarından biri....."
Time Dergisi'
nde Atatürk'ün adının "yüzyılın en büyük devlet adamları listesinde yer alması" nedensiz değil.

Bu satırların yazarını en etkileyen Atatürk anlatımı ise, onu yakından tanıma olanağını elde etmiş bulunan İngiltere'nin eski Ankara Büyükelçisi Sir Percy Loraine'ye ait.
Uzunca bir yazı... Başlıca paragrafları yansıtıyorum.
"Dimdik, erkek yapılı bir vücut; şaşmaz bir vakar; gayet temiz bir kıyafet; düzgün yüz hatları; etkili çelik mavisi gözler; gür kaşlar; yüzünde birkaç keskin çizgi; genellikle ciddi ve sert bir çehre; her bakışında, her davranışında, hatta her hareketsiz duruşunda bile büyük canlılık... Kafası ve vücudu kurulmuş yaylar gibi her an harekete hazır...
Eşi, benzeri olmayan bir insandı. Tehlike karşısında korku ve güçlükler çıktıkça kararsızlık nedir bilmezdi.
Sadakat istedi ve hak etti. Kudret asla başını döndürmedi; çünkü yaradılışında küçüklük yoktu.
O, asla uysal, yumuşak değildi, aksine sertti. Fakat adildi.
.... sezişleri, şaşırtacak derecede doğru çıkardı.
.... dürüstlüğü mutlak, görüşü kuvvetli, yarattığı etki şevk verici idi.
Tabiat onu sınırsız bir irade gücüne eriştirmişti. O da eksiksiz ve bilinçli bir irade ile bu eşsiz gücü harekete geçiriyordu.
Asla diktatör değildi...
Atatürk bilinçli olarak, kendisinin bulunmayacağı zamanlar için çalışıyordu. Kendisinden sonra dahi yaşayacak bir devlet sistemi ve idare kurmaya gayret ediyordu. Kendi görüşlerini halkı uymaya mecbur etmek değil de, inançlarını öğretmeye ve ideallerini açıklamaya uğraşıyordu."
Muzaffer Ender'
in bütün dünyada Atatürk Kitabı'nı zaman zaman gözlerim dolarak ve her satırından gurur duyarak okudum. Bu sütuna ancak bazı satırları alabildim.



Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr