New York'da bir otelin en üst katındayız...
Eğer
Osmanlı İmparatorluğu sürseydi, padişah tahtında oturacak ve halife unvanını taşıyacak olan
Ertuğrul Osman Efendi ile söyleşiyoruz.
Soruyorum:
"Atatürk'ü nasıl değerlendiriyorsunuz?"Cevabı şöyle:
"Her bir Türk'ün, Atatürk'e büyük borcu var.Benim de var.
Bütün memleketi kurtaran O'dur.
O gelmeseydi Allah bilir ne olurdu!"
Soruyorum
"Ya Cumhuriyet?"
İşte cavabı:
"Bence Türkiye'de Cumhuriyet'in olması lazımdı.
Hanedanlar, bizde de, diğer ülkelerde de bitti.
İngilizler'de bile hanedanlık bugün bir lüksten ibarettir.
Yani memleketi idare eden adamlar, hanedan mensupları değil."
Bu söyleşi
Kanal D ve
Milliyet'te birkaç ay önce yayınlanmıştı.
Doğal bir insan
Sultan 3. Ahmet, taht için oğul ve kardeş katlini önlemek üzere bir kural koymuştu.
Ailenin en yaşlısı,
Osmanlı tahtına geçerdi.
New York'da yaşayan
Ertuğrul Osman Efendi, işte bu kural gereğince,
Osmanlı Devleti devam etseydi, padişah ve halife olarak hükmedecekti.
Bugün hala ailede o sıfatın saygısını görüyor.
Sözleri,
Türkiye'deki yarasa yuvalarına kadar ulaşır mı bilemem.
Ama...
Özledikleri ve geri getirmeye çabaladıkları padişahlık ve hilafet düzeninin tek varisi,
"her Türk'ün, kendisinin ve hanedan ailesinin Atatürk'e borçlu olduğunu... Türkiye'yi onun kurtardığını" düşünüyor ve söylüyor.
"Hanedan sisteminin çöktüğünü, Cumhuriyet'in gerekli olduğunu" savunuyor.
2 yıl kadar önce gene bu sütunda yazmıştım.
Aya İrini'de bir konserdeydik.
Hanedandan
Neslişah Sultan, hemen yakınındaki bir sıradaydı.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel içeri girdiğinde onu ayakta alkışlıyordu.
Sultan'ın varislerinden birinin kendi yönetimlerini yıkan
Cumhuriyet'in başkanını ayakta alkışlaması ilginçtir.
O sahne,
Osman Efendi'nin
Atatürk ve
Cumhuriyet için söylemleriyle, aileyi de temsil ettiğinin kanıtıdır.
Zaten...
Osman Efendi'nin siyaset yapmak ya da
popülizm dediğimiz
halk dalkavukluğuyla hiç ilgisi yok.
Afganistan Kraliyet Ailesi kökenli
Zeynep Osman ile birlikte,
New York'da huzurlu ve düzeyli bir yaşam sürdürüyorlar.
"Padişah olmak ister miydiniz?" soruma şöyle cevap vermişti:
"Hayır hiç...Çünkü öyle yetişmedim.
Padişahlığı hiçbir zaman düşünmedim.
Zaten artık olacak şey de değil."
Babası
Burhanettin Efendi'ye, sürgünden sonra
Arnavutluk ve
Suriye krallıkları önerilmiş.
O kabul etmemiş.
"Ben bu işler için değil, müzik yapmak için yetiştirildim" cevabını vermiş.
Osman Efendi "itelendik - kakalandık - yoksulluk çektik" edebiyatı da yapmıyor.
"Dedem Abdülhamit Sultan'dan, Viyana'daki konağımıza kutu kutu elmas ve pırlanta geldi.Avrupa'da onları satarak yaşadık" diyor.
Laisizm ve hilafet
Osman Efendi, sultanların, Ulema ile yani din adına hüküm veren ruhban sınıfla aralarının iyi olmadığını söyledi."Onlar şeriatın uygulanmasını isterdi.
Padişahlar ise muasır (çağdaş)
kanunlar çıkartıyorlardı. Bir çeşit laiktiler. Ben de, Türk gençliğine laisizme sahip çıkmaları mesajını veriyorum" dedi.
Atatürk'den, hilafetin geri gelmeyeceğine...
Cumhuriyet'e övgüden,
laisizmi savunmaya kadar duyarlı konularda,
Osmanlı Devleti yaşasaydı padişah ya da halife olacak
Osman Efendi'nin bu sözleri, siyasi
İslam'ı kullananları çok rahatsız edecek...
Ama ne yapalım.
Milletimizin ve dünyanın yanı sıra
Atatürk, hanedanın ve hilafetin dahi desteklerini dile getirdikleri bir tarihi büyüklük.
Yazar Raymond Cartier şöyle demiş:
"Türkiye, tümüyle değişti...Ruhunu değiştirdi.
Tamamen ve düşünülmesi mümkün olmadığı kadar...
Bu nasıl oldu?
Sadece oradan bir insan geçti; orta boylu, herkes gibi yürüyen, bakışları ve gözlerinin ışığı eşsiz bir insan.
Onun adı Mustafa Kemal'dir. (Echo de Paris Gazetesi 1938)
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr