Federal Reserve Bank için yapılan “Korku Endeksine (Fear Index)” göre 10 Ekim 2008 tarihi itibariyle bireysel ve kurumsal olarak ABD’liler bütün zamanların doruğundalar. (Bloomberg Finance. 01.05.90 - 10.10.08)
Daha açık bir anlatım için şu karşılaştırmayı yapayım...
Amerikalının son günlerde yaşamakta olduğu “korku”, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler ve Pentagon patlamalarındaki “korku” şiddetinin neredeyse iki katına yaklaşıyor.
Ölçülen en düşük korku şiddeti, 24 Aralık 1993’te 9.48...
11 Eylül 2001 sürecinde 42.00...
10 Ekim 2008’de ise 69.95...
ABD kaynaklı küresel ekonomik depremin “psikolojik” etkisini gösteren bu rakamlar, “dehşet reytingi”dir.
Psikolojik deprem “Ekonomik deprem”in enerji boşaltarak sarsma şiddetinin yanı sıra, ekonomiyi bir kez daha ve belki de daha büyük şiddetle ve art arda gelen dalgalarla “psikolojik deprem” vuruyor.
Yani...
Önce, taşınmaz alımlarında kullanılan mortgage kredilerinin geri dönmeyişiyle bankaların dizüstü çökmeleri, ardından bu kredileri güvenceye alan dev sigorta şirketlerinin de çöküşü, domino etkisinin ABD’den tüm dünyaya yayılması...
Bunu “korku endeksinin” de ortaya koyduğu “psikolojik tepkiler”in izlemesi...
Bankaların diğer bankalara, kurumlara, şahıslara kredi musluklarını kapatması. Hatta kredi kartlarının bile iptal edilmeye başlanması...
Paranın dolaşımdan çıkarak kilitlenişi...
Elbette dalgalar reel ekonomiye de ulaşıyor.
Talep düşüyor, üretim düşüyor.
Bunu ihracat ve ithalatın daralışı izlerken, belki de tarihin en büyük işsizlik hacmi görülecek.
Dünyayla entegre olan Türkiye’nin bu süreç dışında bırakılması mümkün değildir.
Mutlaka şiddeti ve art arda darbeleri olacak.
Kriz iktidara vururBaşbakan Erdoğan “bunu ellerini ovuşturarak bekleyenlerin olduğunu” söylüyor.
Doğrudur.
Fakat sadece gözünü iktidar hırsı bürümüş siyasetçilerle marjinal müfritler.
Böyle bir krizden sonra demokrasilerde iktidar partilerinin seçim kazanmaları çok zor.
İngiltere’yi II. Dünya Savaşı’nda Hitler işgalinden koruyan ve savaşı kazanan Churchill bile barışla gelen ağır ekonomik koşullar nedeniyle girdiği ilk seçimi yitirmişti.
Ama...
Aklı başında hiç kimse Erdoğan’ı ve AKP’yi ilk seçimde göndermek için Türkiye’nin yeni ve çok ağır bir ekonomik kriz yaşamayı ve işsiz yığınlarının sel suları gibi akmasını isteyemez.
Çocukların bile aç kalacağı, babaların eve bebek maması getiremeyeceği bir Türkiye’yi sırf siyaset nedeniyle istemek vicdansızlıktır.
Buna karşılık...
FIRTINA, KAPTANLIK SINAVIDIR
“Kaptanın iyisi, fırtınalı havada belli olur” söylemi, iktidarlar için de geçerlidir.
2002’de seçimi kazandığından bu yana Erdoğan ve AKP yelkenlerini küresel rüzgârlarla doldurarak yol aldı.
Oysa şimdi rüzgârlar fırtınaya dönüştü ve ters esiyor.
Denizcilik kurallarına göre, yelkenleri küçültmek ve fırtına yelkeni denen küçük bir yelkenle yetinmek gerek.
Yani... Ekonomi de küçülecek.
Bunu kimileri ellerini ovuşturarak beklese, kimileri onlara kaş çatsa bile bir şey değişmez.
Barometre düştü mü, fırtına patlar. Bu kuraldır.
Ya da bir başka denizcilik söylemi; “Ay yatakta, kaptan ayaktadır”, yani yarım ay sırt üstü geldiğinde rüzgâr şiddetlenecek, deniz kabaracaktır. Kaptan ay yattı, ben de yatayım diyemez. Doğanın, denizin kuralları gibi ekonominin de kuralları vardır.
Kaptan kimseyi suçlayamaz.
Babası kaptan olan Başbakan Erdoğan’ın da bunu bilmesi gerekir.
İyi havadan sonra şimdi de kötü havada kaptan kendini gösterecektir.