Fransız TF - 2'de "terör" konulu bir tartışma programı...
Başı açık, orta yaşlı bir kadın anlatıyor:
1980'e kadar Mısır plajlarında halk, kadın erkek birlikte denize girer, mayolarla güneşlenirlerdi. Mısırlı kadın rahatça bikiniyle dolaşırdı. Sokaklarda şort giyebilirdi.
Artık plajlarda bırakın bikiniyi, bir tek mayo giymiş Mısırlı kadın göremezsiniz.
Şortla sokaklarda gezmek bir yana, başörtüsü ve hatta çarşaf çoğunluk kadın görüntüsü haline geldi.
20 yılda, Mısır 100 yıl geriye kaydı."
Benzer konuşmaları Pakistan için de dinlemiştim.
"1980'li yılların başında Pakistan'ın başkent caddelerinde kadınlar şortla bisiklete binerlerdi..." diye anlatmışlardı.
Şimdi, Pakistan şeriat yasalarıyla yönetiliyor.
Anayasasında "Pakistan bir İslam devletidir" yazılı. Dönemin Başbakanı Benazir Butto ile röportaj yapıyordum. Başında beyaz bir tül örtü, gür ve uzun siyah saçlarının ancak çok küçük bir bölümünü kapatıyordu.
Göğüs dekoltesi hayli derin ve açıktaydı.
Yıllar akarken o da ulusunun kadınları gibi iyice örtündü.
Pakistan da, 20 yılda 100 yıl geriye kaymıştır.
Hem Pakistan, hem Afganistan, ABD'nin, Sovyet yayılmacılığına karşı oluşturduğu yeşil hat sürecinde böyle geriye kaydılar (kaydırıldılar).
Türkiye'de de son 20 yıl, İslami siyasetin tırmanış süreci olmadı mı?
Kadın manzaralarımız asıl bu süreçte değişmedi mi?
TF - 2'deki programa dönelim.
Bu kez, El Ahram'ın eski bir redaktörü anlatıyor: "1993 depreminde, Mısır'daki kökten dinciler, halka 'İşte Allah'ın gazabı. Din tanımazlar devleti yönettiler. Allah'ın onlara tokadı depremle geldi' diye fısıldamaya başladılar.
Camilerde bu yolda vaazlar verildi.
Sonra...
Depremzedelere gittiler.
Onlara para dağıttılar. Gıda yardımı yaptılar. Giysi verdiler.
Halka böyle de yaklaştılar.
Tatlı dille 'başını örtsen' diye fısıldadılar."
Bu anlatılanlar da Türkiye ile bir paraleli ortaya koymakta.
Adapazarı ve Gölcük büyük depreminden sonra da "Allah'ın öfkesi" söylemlerini dinlemedik mi?
Gene aynı çevreler, depremzedelere "yardım ekipleriyle" para, gıda dağıtarak yanaşmadılar mı?
TF - 2'de Cezayirli bir kadın yazar...
Genç kızların, kadınların nasıl örtündüklerini anlatıyor:
"Genç kızlar, çoğu kez bir rüya gördüklerini söyleyerek ertesi sabah örtünmeye karar veriyorlar.
Bazıları gaipten bir ses işittiklerini söylüyor, aniden örtünüyorlar.
Bilemedikleri, tarif edemeyecekleri ancak sadece hissederek aldıkları bir işaretle örtündüklerini söyleyenler de az değil.
Orta yaş grubu kadınlar ise daha çok eşlerinin baskıları, toplum dayatmaları, sosyal uyum nedenleriyle örtünüyorlar."
Bu saptamalar, sanki Türkiye için.
Yıllardır konuştuğum - kimileri üniversitede öğrencim olan - genç kızlar hep böyle rüyalardan, gaipten gelen seslerden, algıladıkları işaretlerden söz ederek bir gün içinde örtündüklerini anlatmışlardır. Daha ileri yaşlardaki hanımlar için de - zaten örtünme kültürü ile yetişmiş olanlar dışında - Cezayirli aydın kadının söylediklerine eklenecek bir şey yok.
Sadece bir etkene daha işaret edeyim.
Avrupa'da çalışan ve kent varoşlarına itilen İslam aileleri, daha çok içe dönüyorlar. Geleneklere, inanca katlanarak yoğunlaşıyorlar. Bu tarzı ülkelerine taşıyorlar.
Aynı programda, yönetici olan Fransız ve konuk Fransız entelektüeller bir bakıma günah çıkarıyorlar:
"Yıllardır gazetelerimizde, TV'lerimizde İslam adına en uçta olanları öne çıkardık.
Köktencileri konuşturduk.
Daha renkli, daha ilginç, daha folkloriktiler. 'Bakın ne kadar açık ufuklu ve hoşgörülüyüz, herkese söz hakkı veriyoruz' diye övünebileceğimiz demokrasi ve fırsat bonkörlüğümüzü okşuyorduk böylece..."
Türkiye'de de öyle olmadı mı?
İslam sözcülüğü iddiasındaki ağzı iyi laf yapan ekran gezginlerini üretmedik mi?