Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Saddam'ın yakalandığı 2 x 0.85 metrelik çukur bana, onun tarafından kabul edilişimiz sırasında, bedenini saran "kibir" aurasını hatırlattı.
1991 Körfez Savaşı'nın hemen öncesinde Bağdat'ta biz bir grup yönetmen, yazar gazeteci ile dönemin Başbakan Yardımcısı ve CHP Genel Başkanı Erdal İnönü'yü otelimizden alıp Saddam'la konuşmak üzere, Enformasyon Sarayı'na götürdüler. Önce elektronik denetim tünelinden geçirildik.
Sonra... Kameralara, fotoğraf makinelerine de el koydular.
Kemerlerimizi, dolmakalemlerimizi, tükenmezkalemlerimizi, hatta rozetleri bile aldılar.
"Fotoğraf ve TV görüntüleri servisini biz yapacağız, not defteri ve kalem de içeride verilecek" dediler.
Gazetecilik yaşamımda pek çok devlet başkanı ve kralla konuştum, hiç böyle şey yaşamadım.

İlah rolü kapmak
Büyük bir salona girdiğimizde, Saddam, bir grup generalle ve bazı bakanlarıyla konuşuyordu.
Hepsi ayaktaydı.
Küçük bir daire halindeydiler.
Saddam bizi görünce bir iki adım atarak onlardan ayrıldı.
Durdu.
Yanına giderek teker teker elini sıkmamızı bekledi.
Bunun bir senaryo olduğunu sonra anlattılar.
Saddam, yabancılara genellikle böyle yaparmış.
Yani...
"Eğer, yabancı gazeteciler, diplomatlar, siyesetçiler içeri girdiğinde, eğer Saddam oturuyorsa, el sıkmak için ayağa kalkması gerek."
"Koca Saddam hiç birileri için ayağa kalkar mı?
Elbette kalkmamalıdır!" demişler.
Peki oturduğu yerden mi el sıkacak?
Bu da olmaz.
Peki, çözüm ne? Düşünmüş bulmuşlar:
Bize yaptığı gibi, bir grup adamıyla ayakta durur ve konukları geldiğinde - zaten - ayakta görünürse sorun çözülür.
Gruptan bir iki adım ayrılır. Olduğu yerde bekler.
Gelen konuklar da önüne kadar yürürler, uzattığı elini sıkarlar.
Sonra hep birlikte koltuk grubuna geçilir.
Saddam oturur.
Konuklara da oturmaları işaretiyle yer gösterir.

Rüküştü
Saddam'ın sırtında, mavi ipek bir kostüm, beyaz ipek gömlek vardı.
Yeni zenginlerin pek meraklı olduğu rengarenk bir kravat takmıştı.
Ayaklarında, timsah ya da yılan derisi papuçlar vardı. Bu tür giysileri Arap milyarderlere ateş pahasına satış yapan mağaza vitrinlerinde görebilirsiniz.

Çapraz saygı
Yerlerimizi aldık.
Ve komutanların, bakanların halini görünce bir kez daha ömrümde görmediğim insan manzaraları ile karşılaştım.
Komutanlar ve bakanlar, kollarını iki yandan omuzlarında çapraz yapmışlardı. Sağ elleri sol... Sol elleri ise sağ omuzlarını tutuyordu. Başlarını da bir yana yıkmışlardı.
Konuşmamız boyunca öyle kaldılar.
Bu görüntüleriyle "Biz Saddam'a bağlıyız. Boynumuz onundur" mesajını verirlermiş.

Cevap lütfu
Saddam'a zorlu sorular yönelttik. Lafımızı - terbiye çizgisinde kalarak - esirgemedik.
Tanığı olduğumuz tiyatro bizi galiba etkilememişti. Saddam, soruları soran sesin geldiği tarafa başını hiç dönmeksizin, ileride bir noktaya bakarak dinliyordu.Cevaba gerek bulduğu soruları da gene öyle karşılarda bir yere bakarak yanıtlıyordu. "Önce, İran'a saldırdınız, 8 yıl savaştınız. Sonra, diğer komşunuz Kuveyt'e saldırıp işgal ettiniz. Bu durumda ben barışa inanırım iddiasında nasıl bulunuyorsunuz?" gibi sorulara cevap bile vermedi.
"El sual (başka soru)" diye kestirip attı.
Sevmediği soruyu yanıtlamıyordu.

Nereden nereye
O günkü azametli egonun sahibini anımsıyorum... Bir de 2 metreye 85 santimlik toprak zeminli çukurdan çıkarılan, bitleri ayıklanan, saç sakal birbirine karışmış Saddam görüntülerine bakıyorum. Canlı girip uzun süre kaldığı aynı boyutlardaki o çukura, biz de, o da bir gün cansız gireceğimizi biliyoruz.
Bunu bile bile bu azamet, bu kibir, bu kan dökücülük, bu kıyım, bu masum bebelerin bile ölümlerine neden olan "ben" iddiası neden?
Saddam yakalandıktan sonra Irak ne olacak?
Elbette henüz belli değil.
Ama her ülke, her ulus, böyle despot vampirlerden kurtulduktan sonra çok daha iyi olmuştur.
Hitler sonrası Almanya bir örnek...