Tezkere geçti. Şimdi "Ne büyüklükte askeri güç gönderilmeli?" sorusu tartışılıyor.
"Türkiye, Irak'-ta ne kadar büyük askeri varlığı olursa, o ölçüde ağırlık koyabilir.
Askerini geri çekmesi, arkasında büyük boşluk bırakacağı için, ABD, Türkiye'ye daha özenli davranır" mantığı dile getirilmekte.
Dışişleri'nden deneyimli, ayakları sağlam basan bir yetkili şu analizi yaptı:
1 - Etkinlikte sayı elbette önemli ama sayının ötesinde başarı da önemli.
Yani, şu aşamada Türkiye, kantite değil kaliteye odaklı olmalı.
Görev bölgesinde Türk kuvvetleri iyi hizmet verirse, etkinliğini de iyi hissettirir.
Geri çekilirse geride boşluk bırakacağı kaygısını verir.
2 - Tezkere oylamasıyla hükümet, TBMM'den "Irak'a asker göndermek" iznini aldı.
Daha görev yeri bile kesin belirlenmiş değil.
ABD ile görüşmeler yapılacak.
Coğrafi görev coğrafyası belirlenecek.
Sonra...
Genelkurmay Başkanlığı o coğrafyanın gerektirdiği güvenlik için askeri gücünün büyüklüğünü ve açacağı sosyal hizmetler yelpazesi için de uzman kaynağını belirleyecek.
Sayı tartışması o nedenle henüz çok erken başlatılmış.
Bölgenin saptanması ve risk hesapları, kuvvet büyüklüğünü dikte eder.
3 - Böyle değişkenler varken, sayıyı daha tezkerenin ilk gününde belirlemek yanlış olur.
Hatta önümüzdeki süreçte gönderilecek asker büyüklüğü de "değişmez" sanılmamalı.
Görev yerinin öngörülememiş özellikleri dayattıkça, kademeli olarak bu sayı artabilir.
Kuzey Irak Kürtlerini temsil eden KYB ve KDP adına "Türk askeri gelmesin. Irak'ta hiçbir kesim Türkiye'nin askeri gücünü istemiyor" gibi - ekşi - açıklamaların etkisi nedir?
Aldığım cevap "Bu davet ABD'den gelmiştir. Türkiye askeri gücüyle güvenlik, sağlık, eğitim gibi alanlarda başarılı oldukça ve Irak'ın toprak bütünlüğüne, demokrasi ve istikrar sürecine katkıda bulundukça.. Ve de en önemlisi Irak'ta işgal amacıyla bulunmadığı anlaşıldıkça, ortam değişebilir."
Kısacası, şu aşamada davet eden ev sahibi ABD...
Ancak, Türkiye, hizmetinin kalitesi ve işgal amacı olmadığının Irak halkı tarafından zaman içinde anlaşılması ile yetinmiyor. Irak'ta ABD'nin yanı sıra İngiltere ile birlikte 3. güç olacak.
Bunun, Irak'ın siyasal olarak yeniden yapılanmasında da etkinliği hissedilecek.
Irak'ın toprak bütünlüğünü koruması Türkiye'nin orada bulundurduğu askeri güçle amaçladığı iki temel hedeften biri.
O nedenle dolaylı olarak İran ve Suriye tarafından da tepkiler "tiz" perdeden değil.
Buna karşılık, Kuzey Irak'ta bir Kürt Federe Devleti oluşumu artık çıplak gözle bile görünmekte. Birinci tezkere ıskalandı ve Türkiye birkaç ayda bu oldubittiyi karşısında buluverdi.
Türkiye, Kuzey Irak'taki oluşumu sürekli iteleyerek düşman topraklar mı yaratmalı, yoksa Türkiye halkının Kuzey Irak'taki akrabaları için cazibe alanı mı olmalı?
Ya PKK'nın tasfiyesi?
Türkiye, ABD ile görüşmelerde PKK'nın tasfiyesini önkoşul olarak dayatmadı. ABD de PKK'yı tasfiyede "İşbirliği yaparız ama siz de Irak'a asker gönderin" demedi.
Ama PKK'nın Kuzey Irak'tan silinmesi zaten bu ilişkinin doğal bağlantısı.
Ancak...
Ne plan, ne takvim dile getirilmiyor.
Türkiye güçlerinin Orta Irak'a yerleşecek olması, "geçit" sorununu da ortaya çıkardı.
Özellikle görev bölgesine sürekli lojistik akımın, Kuzey Irak üzerinden yapılması sakıncalı. Barzani, Talabani ve PKK tarafından tahrik saldırıları gerilim yaratabilir.
Hatta Orta Irak'tan sonra, Kuzey Irak'ı da karıştıracak çatışmaları başlatabilir.
O nedenle, çok büyük olasılıkla Irak coğrafyasına sınırdan ikinci kapı açılacak. Kuzeye bulaşmayan bir ikmal yolu çizilecek.
......
Ve...
Tezkere sonrası tarihe de "ikinci kapı" açılmakta.
Bağdat'tan dönecek yanlış hesaplar olmasın dileğiyle..