Susurluk'tan bir yıl sonra MİT gene gündemdeki tartışılan kurum.
Çakıcı'nın ilk gençlik yıllarında MİT tarafından kullanıldığı...
Kırmızı pasaportunun bir MİT mensubu tarafından sağlandığı...
MİT'ten bazı kişiler tarafından kollanıp korunduğu...
Kısacası, Çakıcı ile devletin bu en duyarlı kurumunun ilişki halinde olduğu yolunda iddialar yayınlanmakta.
Hatta...
Bu iddiaların bazıları, MİT'in zirve isimleri ya da onların eşleri tarafından ortaya atılmakta.
Konu bugün MGK'da "diğer sorunlar" başlığı altında yer alacaktı.
Gelenektir... Böyle durumlarda...
İçişleri Bakanlığı ve MİT ayrı ayrı raporlar sunarlar.
Bu kez de aynı geleneğin sürdürülmesi öngörülmüştü.
Ayrıntıya girilmeyecekti.
Birer paragraflık sunuşlarla yetinilecekti.
Başbakan Mesut Yılmaz "organize suçlarla mücadele" için daha önce alınmış bulunan MGK kararı doğrultusunda, Çakıcı dosyasının da ciddiyetle ele alınmasını isteyecekti.
İşte MGK bildirisine yansıyan satırların gerisindeki görüntüler.
Bugünkü Türkiye manzaralarının ilk işareti 1970'li yılların başında verildi.
Çok ünlü bir baba ölmüştü.
Cenazesinde o dönemin Cumhurbaşkanı tarafından gönderilmiş bir çelenk dikkati çekiyordu.
Gazeteler çelenkin resmini bastılar.
Köşe yazılarında konu günlerce tartışıldı.
"Olur mu hiç, Cumhurbaşkanı nasıl bir babanın cenazesine çelenk gönderir?" diye tepkiler kondu.
Kapı böylece aralanmıştı.
Aradan 10 yıl geçti.
12 Eylül 1980 askeri müdehalesinden sonra, yapılacak ilk genel seçimlerin kampanyası yaşanıyordu.
Sonraları iktidar olacak ve iktidar paylaşacak partinin siyasete henüz yeni soyunmuş lideri, seçim kampanyasını bir babaya ait olan siyah ve kocaman bir son model mercedesle yürütüyordu.
Kimse de "bu nasıl iştir" diye sormamıştı.
Belki...
"Demokrasiye geçelim de, varsın böyle topallamalar olsun" görüşü egemendi.
Her iki olayın da kahramanlarını burada isim olarak anmıyorum.
Artık yaşamıyorlar.
Bugün 40 yılı aşkın süredir politika yapan görmüş geçirmiş aksaçlılardan bir politikacıyla konuştuk.
Şöyle dedi:
"1970'lerde aralanan kapı, 1980'li yıllarda ardına kadar açıldı.
Sorumluları, devlet yönetme tecrübesi olmayan, siyasi geçmişleri bulunmayan, politika kökünden yoksun liderlerdir.
PKK ve Ermeni terörüyle mücadele için önlerine getirilen - eskiden sağda vuruşan gençlerden yararlanalım - formülüne balıklama atlamışlardır.
Bunların bir kısmının polis ve Interpolce aranan kişiler olmaları tecrübesiz liderler için hiç de sakıncalı görünmemiştir.
Hollywood filmlerinde olduğu gibi, eski teröristler, gizli servisin göstereceği hedefleri yok edeceklerdir.
Sanki bu, bir siyasi atari oyunu gibidir.
Bir düğmeye basılacak, Gizli Servis'in emrindeki eski teröristler, hedefe kilitlenecekler, işi bitirecekler.
Kendilerinden önceki, mıymıntı (!) liderlerin, korkak (!) tavırlarına karşın, kendileri cesurdurlar.
Hem Anayasa bir kez ihlal edilirse ne olurdu?
Hukukun anayollarından çıkılıp biraz da patikalarında yürünürse kıyamet mi kopardı?
1980 sonrası hapiste sahipsiz kalmış, itelenmiş, kakılmış, horlanmış bazı ülkücü gençler de Türkiye'ye hizmet edecekleri heyecanı ile verilen görevlere heyecanla sarılmışlardır.
Umutları, ileride bir gün, mahkemelerde aklanmaktadır.
Ne yazık ki bu vaatlerle aldatılmışlardır.
PKK'ya ve belki de Ermeniler'e karşı mücadele, sonradan bu sıraladığımız kişilerin, kimilerinde hayal kırıklığı, kimilerinde para ve kuvvet ihtirası nedeniyle mafyalaşmayı beraberinde getirmiştir.
Devletin bazı kademeleriyle bunlar, içli dışlı olmuşlardır.
Korunmuş ve kollanmışlardır.
Ceplerine yeşil ve kırmızı pasaportlar konulmuştur.
Anlaşıldığına göre...
Zamanla ihtirasları daha da büyümüş, Türkiye'nin bütün iddialı ekonomik hadiselerinden, pay isteme durumuna gelmişlerdir.
Şimdi o yanlış hesapları Bağdat'tan döndürme çabasındayız."
İşte aksaçlı ve tecrübeli politikacı dostumun çizdiği tablo yukarıdaki satırlarda.
Benim bu tabloya ilave edeceğim bir şey var:
Kişilerle kurumları birbirine karıştırmayalım.
Devlet içindeki bazı üst noktalara ulaşmış kişiler geçicidir, devlet kurumları ise kalıcıdır.
Türkiye'nin güvenliği için büyük duyarlığı olan MİT te bunlardan biridir.
Türkiye'nin yaralarını düşünerek o kurumu yıpratmayalım.
Ama...
Sadece biz değil, içindekiler de buna özen göstermeli.
Elbette yanlış iş yapanlar, kulaklarından tutulup cezalandırılsın.
Ancak, kurumlara zarar vermeden."
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr