“Bugün için politika yapanlar siyasetçidir. Gelecek kuşakları da düşünerek politika üretenler ise devlet adamı.”
Yıllar önce siyaset rantı için İmam Hatip liseleri furyasını yaratan ve onlara diğer alanlarda da yüksek öğrenim hakkı dağıtanlar, İmam Hatip liselerindeki kızlara başörtüsü serbestliğini verenler bugünün “başörtüsü/türban” büyük sorununun vebalini taşıyorlar.
Başörtüsü/türban “yine ve yeniden” gündemin 1 numarasına oturdu.
Genel seçimler yaklaşırken bir kez daha siyasetin başına sımsıkı bağlanıp seçim otobüslerinin üstünde miting meydanlarına sürülecek.
Hadisenin hukuk boyutunu sonraya bırakıp gerçekleri görelim.
Kamuoyu araştırmaları Türkiye kadınlarının yüzde 55-60’ının başlarını örtmekte olduğunu ortaya koymakta.
Bunu görmezden gelerek bir yere varılamaz.
18 yaşını geride bırakmış genç kızların arkasında Türk kadınının çoğunluk desteği var.
Aynı oranda erkek de başörtüsü/türbandan yana.
Köklerini toplumdan almayan, toplumdan beslenmeyen yasalar, Anayasa maddeleri, yasaklar bu büyük baskı önünde fazla direnemezler.
Gidişat da bu gözlemi doğruluyor.
Şimdiden, yüksek öğrenim kurumlarında “başörtüsü/türban” yasağı kevgire döndü bile.
Sağduyulu yaklaşım bu sosyolojik durum fotoğrafını göz önünde tutarak makul ve kalıcı çözüm üretmektir.
Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, bakanların çoğunluğunun, bürokraside büyük çoğunluğun eşleri başörtülü olan bir ülkede akıntıya kürek çekilemez.
Akıl için yol birdir
O halde “laikliğin cevheri” ile “zamanın ruhunu yansıtan Türkiye gerçeğinin” kesiştikleri noktayı bulabilmek, enlem ve boylamlarını doğru kaydetmek gerekir.
Böyle bir “yazılı düşünme” denemesi yapıyorum.
CHP bile doğrudan karşı çıkamadığına göre, artık, yüksek öğrenimde, “başörtüsü/türban” yasağında direnmek olmuyor.
Momentum kaçırılmıştır.
Zamanın ruhu değişmiştir.
Fiili olarak yasak delinmiş, hatta kevgire dönmüşse, “tüpünden çıkmış diş macununun yeniden tüpün içine sokulamayacağı” hatırlanmalıdır.
Sonuç:
Yüksek öğrenimde “başörtüsü/türban” serbestliğine geçiş sürmelidir.
Yeni bir yasa çıkarmanın Anayasa Mahkemesi’nden gene bir iptal kararıyla dönme riski olduğu için, konuyu daha da karıştırmamak gerekir.
Fiili durum akışına bırakılmalıdır.
Buna karşılık yasak konulması ilköğretim kurumlarında ve liselerde “başörtüsü/türban” yasağı bir özel yasayla kesinleşmelidir.
Çünkü hukukta aynı konuda çok sayıda yasa, hüküm varsa tarihi olarak sonuncusunun ve özel olanın karar için önceliği vardır.
Böylece “eğitimde başörtüsü/türban” sorunu -büyük ölçüde- çözülmüş olur.
Fiili durum birkaç yıl içinde genelleşir ve kendi gelenek hukukunu oluşturur.
Ama... Bunun bir sonrası daha var...
Asıl patırtı o zaman.
Bunun “yazılı düşünce jimnastiği” aşağıda...
SIRA KAMUDA TÜRBANA GELİR
Tutun ki yukarıda yansıttığım “yüksek öğrenimde başörtüsü/türban çözüm formülü” ile bir siyasi partiler uzlaşısı oldu.
Ya sonra?..
Daha büyük sorun siyaseti “rehin” alacaktır.
Söylenecekleri şimdiden duyar gibiyim:
Bu genç kızlar boşuna mı okudular, hukuk, tıp, mühendislik, eczacılık, öğretmenlik için diplomalar aldılar?
Neden, çalışma olanakları, sadece özel kesimle sınırlansın?
Neden onlar da hâkim, savcı, kaymakam, vali, maliyeci, öğretmen, diplomat, devlet sağlık kurumlarında doktor, eczacı, kimyager olamasınlar?
İnançları yüzünden kamuda görev yapmaları nasıl engellenir?
Vicdan sızlatan bu soruların cevabı düz mantıkla verilemez.
Uzun süredir yüksek öğrenim kurumlarında yaşanan “başörtüsü/türban” rahatsızlığı bu kez de “kamu alanında çalışma hakkı” istekleriyle, daha da büyüyecektir.
Çözümün daha bugünden hukuk çözümleriyle düzenlenmesi gerekir.
Peki çözüm nedir?
Klasik “kamuda hizmet alanlar ve hizmet verenler” ayırımı kesmez.
Yani hizmet alanlar kapsamındaki, “yüksek öğrenimdeki genç kızlar, hastanelerdeki hastalar, mahkemelerdeki davacı ya da davacılar örtünebilir” ama “yüksek öğrenim üyeleri, devlet hastanelerindeki doktorlar, mahkemelerdeki hâkim ve savcılar, okullardaki öğretmenler ve kamu alanında hizmet veren kimse örtünemez” ölçütü artık geçerliliğini yitirmekte.
“Örtülü bir kadın neden belediyelerde, Bayındırlık Bakanlığı’nda mühendis/mimar/kimyager olamasınlar, kadastroda görev alamasınlar” diye başlayan ve kamu alanında hizmet veren yelpazesini genişleten istekler bastıracaktır.
O halde daha ince ayarlı bir formül üretilmelidir.
Kamu alanının gerçekten inanç simgelerinin olmadığı alanlara yasak getirilmelidir.
Örneğin mahkemede “başörtülü/türbanlı” kadın avukat olabilir ama “yargıç ve savcı” olamaz.
Öğretmen, yüksek öğretimde hoca ve yönetici, vali, kaymakam, maliyeci, Danıştay ve Yargıtay üyesi -benzer durumdakiler- gibi inançlar dışı ve üstü eşit hizmet vermek konumunda olanlar için “yasak” laikliğin cevheri gereğidir.
Son söz:
Sadece bugün için değil, yakın gelecek ve yarının kuşakları için de vizyonu olan bir çözümler bütününe ihtiyaç var.