İrlanda Kurtuluş Örgütü’yle (IRA) İngiltere arasında barış süreci Türkiye için -bazı farklara rağmen- referanstır.
“Görüşmeler süreci” bir yana, anlaşma olduğunda bile IRA’nın radikal kanadı “savaşa devam” demişti.
Ve...
Ne ilginçtir ki onları daha birkaç yıl önce omuz omuza birlikte savaştığı ama sonrasında “barışa imza atan” kendi arakadaşları, bazı komutanları infaz etmiştir.
“Radikal IRA” küçük bir azınlık olarak kalmıştı fakat eylemleri büyüktü, ses getiriyordu.
Tabanı rahatsız edecek psikolojiyi üretmemek için İngiltere silahlı kuvvetleri -mümkün olduğunca- kenarda kalmaya özen gösterdi.
Silahı bırakan ve barışa imza atan örgüt yönetimine bıraktı bu “iç sorunu...”
Sonunda...
Yıllarca birlikte İngiliz kuvvetlerine karşı savaşmış ve bir kısmını yaralı kurtarmış, onları korumuş IRA komutanları, “uyumsuz unsurlarını”, bir bakıma “eski kader yoldaşlarını” etkisiz hale kendileri getirdiler.
“Barışı” sabote ettirmek istemediler.
“Seçimlere giriyoruz, silahla ve kanla değil, oylarla meclise girerek mücadeleyi demokrasi içinde sürdüreceğiz” dediler.
Bu süreci anlatan ve “Daniel Day Davis’in oynadığı” belgesel tadında güzel bir film de çekildi.
MANDELA OLAYI
IRKÇI Güney Afrika rejimi karşısında insani haklarından ve medeni haklarından tümüyle yoksun -çoğunluktaki- siyah halk ayaklanmasında lider Mandela’ydı.
Irkçı yönetim tarafından hapse tıkıldı.
Taş kırmak dahil en ağır işlerde de çalıştırılarak 29 yıl içerideydi.
Çıktığında siyahlar “silah gücünü kanıtladıklarını, beyaz ırkçı yönetimi dize getirdiklerini” söylüyor, “savaşa devam” çığlıkları atıyorlardı.
Oysa...
Mandela geçen yıllardan çıkardığı derslerle farklı bir yol haritası çizmişti.
Kendini “barışa” adamış “inançlı” beyaz başkan Mandela’nın şansıydı.
Onunla diyalog halinde “barışa” yürüyüş başlatma kararı almışlardı.
Siyahlar bütün insani haklarını ve “seçmek/seçilmek” dahil medeni haklarını alacaklardı.
Çoğunlukta oldukları için sandıktan kendi iktidarlarını çıkarabileceklerdi.
Mandela, örgütüne bunları anlattı.
Genelde etkili oldu. Ama...
Artık örgütün lideri konumunda olan “eşi” ve ona bağlı yöneticiler karşı çıktılar.
“Savaşacağız, bugünlere savaşarak geldik, haklarımızı da silahla söke söke alacağız” diyorlardı.
Mandela’ya rağmen eşinin emirleriyle beyazlara karşı kanlı eylemleri sürdürüyorlardı.
Oysa...
Mandela kararlıydı.
Kendi örgütünü “demokrasi yoluyla barış” seçeneğini kabul ettirmek için ilk adımı “eşini boşayarak” attı.
Eşi bir anda örgüt üzerindeki etkisini kaybetti.
Çünkü...
Kuvvetini siyah hareketin efsane lideri Mandela’nın eşi olmaktan alıyordu.
Daha sonra Mandela “savaşa devam” diyen radikal yöneticilerle konuştu.
Kalabalıklara kürsüden inandırıcı ve samimi konuşmalar yaptı.
Demokrasinin yolunu açtı.
...........................
Mandela isteseydi, beyazları devlet yönetiminden tamamıyla silebilirdi.
Ama... O bunu “akılsızlık” diye niteliyordu.
Güney Afrika’nın teknoloji, dış ticaret, bankacılık, milli savunma, hukuk, iktisat, tıp alanlarında yetişmiş beyaz kadrosu devre dışı bırakılırsa Güney Afrika devleti de Afrika’nın diğer bağımsızlık kazanmış siyah ülkeleri gibi yoksul ve muhtaç kalacaktı.
Bu da beraberinde kaosu getirirdi.
Mandela seçimlerden sonra devletin yeni yapılanmasında beyazlarla iktidarı paylaştı.
..........................
Türkiye’de “barış” süreci aslında yürümekte.
BDP/HDP ile AK Parti arasında görüşmelere başlanarak “2’nci döneme” geçildi.
Elbette 30 yıllık PKK ve onun uzantıları arasında barışı istemeyenler, “Bugünlere savaşarak geldik, yolumuzu silahla açacağız” diyen ve diyecek olan radikaller var.
Süreçte psikolojiyi bozmak hedefli eylemler, yol kesmeler, bayrak indirmelerle “kundaklamaları” görüyoruz.
Önemli olan kararlılıktır.
Tabanın da “barış” istemekte olduğudur.
40 ailenin çocuklarını dağdan indirmek için başladıkları ölüm orucu da en az “2’nci dönem” görüşmeleri kadar ağırlıklıdır.