AYHAN Çarkın dün “faili meçhullerin” yerlerini gösterdi.
“Buralarda gömüldüler” dedi.
“Susurluk ve sonrasının” aktörü, tanığı, itirafçısı olarak söyledikleri önemlidir.
“Hayal hezeyanları” olduğunu sanmıyorum.
Ancak...
“Buralarda gömüldüler” dediği yerlerde cesetler çıkmadı.
Zaten, çıksaydı şaşırtıcı olurdu.
Çarkın daha 6 ay önce savcıya, krokileriyle birlikte bu yerleri bildiren ifade vermiş.
Aldıran olmamış.
“Yaa kazalım bakalım” dememiş kimse.
Ama...
“İyi saatte olsunların” kulaklarına kar suyu kaçmış olmalı.
Çarkın’ın bildirdiği yerlerde devletten önce kendileri kazı yapıp, delil karartıp cesetleri başka yerlere götürerek gömmüş olmaları iddiasına banko oynanır.
Aradan yıllar geçer, belki bir yeni Çarkın çıkar ve “cesetleri oralardan çıkarıp buralara gömdük” der.
O der de birileri gene “arazi temizliği” yapmaz mı?
KUSURSUZ CİNAYET
AYHAN Çarkın’ın gösterdiği yerlerde “ceset falan yok” diye dosyayı rafa kaldırmak yanlış olur.
Hiçbir cinayet “kusursuz” değildir.
Dikkatli göz bir iz bulabilir.
Gerilim filmlerinin duayeni Alfred Hitchcoch’un klasiği olan “Cinayet Var (Dial for Murder)” filmi sonradan Andrew Davis tarafından “Kusursuz Cinayet (A Perfect Murder)” adıyla yeniden çevrilmişti.
Filmin ismine kapılmayın.
Aslında...
Bir kez daha tekrar edeyim “hiçbir cinayet kusursuz değildir.”
Sadece izleri gözardı edenler vardır.
Derin güçlerin, cinayetlerin faillerini yıkama, aklama “kötü alışkanlığı” devrededir.
Bir de resmin bütününü görmek önemli.
Acaba aradan bunca yıl geçtikten sonra Ayhan Çarkın neden konuşmaya başladı.
Derin devletin dip sularında hangi kapışmalar, hesaplaşmalar vuruyor suyun üstüne?
Bunlar da araştırılmalı.
Faili meçhul cesetlerin ötesinde başka “tehlikeli ve netameli” ilişkiler ortaya dökülebilir.
Kim bilir...
“Basmayın çimenlere, yazık olur çiçeklere” laflarına artık kulak asmamak gerek.
SUYUNA TİRİT DEĞİL
MARSİLYA’daki “Ermeni Anıtı” açıldığında Türkiye’nin Paris Büyükelçisi Hasan Işık’tı.
Değerli bir diplomattı.
İlkeliydi...
Ankara, Paris’e tavır koydu Işık tıpkı bugünkü gibi “istişare (görüş alışverişi)” için Ankara’ya çağırıldı.
Dönüş o dönüş...
Aylarca Ankara’da kaldı.
Böylece Fransa’ya mesaj verilmiş oluyordu.
Sonra her şey aslına rücu etti.
Buzlar çözüldü...
İlişkiler yeniden büyükelçiler düzeyine yükseltildi.
İklim ısındı.
Öyle ki...
Fransa’da kültür ve tarihimizin vitrini olarak “Fransa ilkbaharı” açılışını, Sarkozy’nin de katıldığı bir törende Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptı.
Yıllar sonra “Ermenilere soykırım iddiasını inkâr edenlere ceza getiren” yasa oylamasıyla birlikte tarih tekerrür mü ediyor sorusu gündemde.
Türkiye’nin Paris Büyükelçisi gene aynı “istişare” gerekçesiyle Ankara’ya çağırıldı.
Büyük olasılıkla uzun süre Ankara’da kalır.
İki ülke arasında diplomatik ilişkiler “kâtip” düzeyine inebilir.
Ne var ki...
Bu kez Türkiye tavrının çok daha ağırlıklı olacağı söylenebilir.
Başbakan Erdoğan “şu ilk aşamada” diyerek ağır yaptırımları ve uygulamaları açıkladı.
Bunların adresleri Sarkozy’nin “faili malum” cinayetinin neden olduğu çukurlar...
Fransız gazetelerine göre, halkın çoğunluğu bu yasaya karşı.
Araştırmalara göre halktan oy desteği yüzde 30’lara gerileyen Sarkozy’nin bir daha seçilmek için Ermeni oylarına yaptığı bu yatırımın geri getirisi olmayacak.
Sarkozy’nin yeniden seçilmesi ihtimalinden “zero Coca Cola” diye dalga geçilerek bahsediliyor.
Ama...
O bir “uyurgezer” gibi.