İlkokul çağındaki çocukların “örtünmeleri” ekseninde tartışmalar sürüyor.
Ne ilginçtir ki, AKP’ye yakın medyada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Sayın Hayrünnisa Gül “eleştiri oklarının hedefleri” oldular.
Sütunlarında “açık açık eleştirenler” var.
Daha ihtiyatlı olanlar ise konuyu görmezden geliyorlar.
Ancak...
Sayın Hayrünnisa Gül’den önce “ilköğretim çağındaki kız çocuklarının örtünmelerine karşı olduklarını” ortaya koyan “damardan” denebilecek AKP’liler de olmuştu.
Örneğin...
Ayşe Böhürler...
Sayın Ayşe Böhürler AKP’nin kurucusu ve MYK (Merkez Yönetim Kurulu) üyesidir.
Yeni Şafak köşe yazarıdır.
Onun -kelimeler, belki farklı olabilirse de- şu mesajı veren görüşünü hatırlıyorum.
“Kız çocuklarının örtünmelerine karşıyım.
Çocukluklarını yaşayamıyorlar.
Örtündükleri zaman onlardan büyüklerin davranışları bekleniyor...”
Görülüyor ki...
“İlköğrenim çağındaki kız çocuklarının örtünmeleri” konusunda görüş ayrılıkları sadece AKP’nin 1 ve 2 numaralı büyükleri arasında değil.
AKP’nin diğer kademelerinde de “makas” açılıyor.
Ayşe Böhürler’in bir “anne” olarak duyarlığı ve empatisi hissedilmekte.
Bana göre “gerçeği” yansıtıyor.
Yüksek öğrenim kurumlarındaki “fiili durum” benim de görüşümü yansıtmakta.
Bu uygulamanın hukuki altyapısının bir an önce oluşturulması gerek.
Bunun ötesinde...
“Örtünme” başlığının altı da yasalarla doldurulmalı.
İlköğretim çağındaki kız çocukları bunlardan biri.
O çocuklar kendi özgür iradeleriyle “başlarını örtmek kararı” verecek yaşta değiller.
Reşit olmayan kız çocuklarının aile ve çevre baskısı dışında kalabilmeleri için iktidar partisinin “siyasi irade” ortaya koyması, yeni bir “problem” ile karşı karşıya kalmamamız için önemli.
İlkokula başı örtülü gönderilen tek tük kız çocuğu görüntüleri şimdilik küçük bir kartopu gibidir.
Ancak...
Kısa sürede büyüyerek “çığ” olabilir.
Özellikle önümüzdeki seçim dönemi netameli...
“Başörtüsü” böyle ortada kaldıkça ve ilkokuldaki kız çocuklarının yaş sınırlarına çekildikçe “siyaset malzemesi” olarak kullanabilir.
Yazık olur.
Yaz aylarında zaman zaman semtimizdeki camilerin “Kuran kurslarında” bir karış kız çocuklarının başörtüsüyle çizdikleri görüntüye zaman zaman tanık oluyorum.
İçim burkuluyor.
Ayşe Böhürler’in işaret ettiği gibi “çocukluklarını yaşayamadıklarını” ve başlarından omuzlarına dökülen o hafif kumaş parçasının bedenlerine ve zihinlerine nasıl da ağırlık verdiğini üzülerek gördüm.
Minicik çıplak ayakları büyük insan davranış beklentileri ağırlığının altında eziliyordu.
17 Mİ, 79 MU, 101 Mİ, HANGİSİ?
Türkiye “gelişmiş 20 ülkeyi” temsil eden “G20” toplantısında.
O ülkeler arasında 17. sırada...
Onur verici bir statü...
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi “küresel mahşerin atlıları” arasında yer almak az şey mi?
Ancak...
Bu bağlamda yayınlanan BM Kalkınma Programı’nın (UNDP), İnsani Gelişme Endeksi’ne (İGE) göre ise Türkiye 79’uncu sırada.
Yani yüksek gelir düzeyine karşın “eğitim, sağlık” ve diğer yaşam boyutlarında hâlâ geride.
182 ülke arasında 79’uncu sırada.
İnsani gelişme düzeyini 3 temel boyut belirliyor.
“1- Sağlıklı ve uzun yaşam.
2- Bilgiye erişim.
3- İyi yaşam standardı.”
Endekse göre...
Türkiye’de ortalama ömür 71.7 yıl...
Üç eğitim kademesinde kayıt oranı yüzde 77.1... Yetişkinlerde okur yazar oranı yüzde 88.7...
Kişi başına düşen milli gelir 12 bin 955 dolar...
Tüm bu veriler “0,806”lık “İnsani Gelişme Endeksi” değerini oluşturuyor.
Sonuç....
Türkiye “insani yatırım yapma” hızında ayağını gaz pedalından çekmemeli.
Rapor, “yoksulluk ve cinsiyet” gibi değer endekslerini de kapsıyor.
Türkiye yoksullukta 135 ülke arasında 40’ıncı...
Yani...
Gelişmiş 20 ülke arasında ama bireylerinin yoksulluk sıralamasında 40’ıncı...
Kadınlar için yorum daha da kaygı verici.
“Kadınların ekonomik ve politik hayata aktif katılımı” sıralamasında Türkiye ne yazık ki 109 ülke arasında 101’inci...
Sondan 8’inci...
Türkiye hâlâ “başörtüsü” sarmalında debelenirken işte kadının yerini ortaya koyan hazin sıralama.