Geride kalan yazın başlarıydı. Mehmet Ali Bayar ile yan yana Bodrum'a uçuyorduk.
Bir sırrı paylaşmıştı:
"Merkez sağda bir oluşumun başına geleceğini" daha o tarihte söylemişti.
Demokrat Parti, Adalet Partisi çizgisindeki odaklarla dirsek temasındaydı. O odaklar Galatasaray'ın Fenerbahçe'nin "divanları" gibidir.
Nasıl ki bir başkan adayının kongrede seçime girmeden önce divanın onayı olması gerekiyorsa Bayar'a yeşil ışık yakanlar da merkez - sağ siyasetin divanı gibidir.
Yani...
Bayar, ABD büyükelçiliği müşteşarıyken gece rüyasında görmüş ve "ben siyasete giriyorum merkez sağ liderliğine oynayacağım" demiş değil.
Bayar'ın soyunduğu misyon uzunca bir süredir demlenmişti.
Yazın başlarında da Bayar'la birlikte biçimlenmişti.
Zaten onun siyaset yapmak kararlılığı bilinmekteydi.
Cumhurbaşkanlığı döneminde Demirel'in danışmanlığını yaparken en yakınındaydı.
Demokrasinin zaman zaman tehlikeli sulara sürüklendiği bunalım sürecinde kaptan köşkündeydi. Nasıl rota çizildiğini, dümen tutulduğunu, alarm verildiğini ve fırtınanın atlatıldığını bire bir yaşamıştı.
Deneyim kazanmıştı.
Katkıları da dikkat çekmişti.
Ancak... Bu anlatım "bir Demirel imalatı lider adayı" sanılmasın.
Elbette... Çankaya Köşkü'nde bulunmak ve Demirel'e danışmanlık siyaset kaderi için önemli ama merkez sağın yukarıda değindiğim gibi divanı sayılabilecek bir çevreyle işadamları, meslek kuruluşları, tarım kesiminin de bir "içsel ses" mutabakatı oluşmuştu.
Sonraları seslendirildi.
Bodrum yolculuğundaki bu konuşmamız daha sonra Bodrum yürüyüşlerinde karşılaştıkça kısa söyleşilerle de sürdü.
Yazmakta fayda görmedim. Türkiye'de adam harcama çarkları onu da hedef alır, hemen öğütebilirdi.
Oysa... Türkiye'nin yetenekli, kendi mesleğinde pırıltılı olmasına rağmen siyasete geçme cesaretini gösteren yeni ve genç umutlara ihtiyacı var.
Mehmet Ali Bayar'ı "biberonda politika emmişti" diye tanımlamak mümkün.
Annesinin babası yani dedesi Kemal Aygün, İstanbul Belediye Başkanı, Ankara Valisi'ydi. Demokrat Parti'nin önde gelen bir ismiydi. Babası Nuri Bayar, Adalet Partisi'nde milletvekilliği, genel sekreterlik ve sonuncusu sanayi olmak üzere bakanlıklar yapmıştı.
Tüm çevre politikacıydı.
Daha çocukluk yıllarından itibaren Demirel'in Güniz Sokak'taki evine giden... Turgut Özal'dan İsmet Sezgin'e... Ekrem Ceyhun'dan Ahmet Topaloğlu'na, İhsan Sabri Çağlayangil'den Nahit Menteşe'ye, Necmettin Cevheri'ye kadar geniş bir politika çevresinde büyüyen Mehmet Ali Bayar "politikayla beslenmiştir" denebilir.
O ortamda doğduğu için "biberonunda politika emdi" söylemi de yanlış sayılmaz.
Türkiye ekonomisini kişisel prestiji ile çöküntüden kurtaran Kemal Derviş'in kökeninde Arnavutluk var. Kararlı ve ödünsüz tavrı, başarmaya endeksli inadı Arnavutlardaki pırasa geni nüktesiyle de izah edilebilir.
Onun kararlı, "yeryüzü duruşu" olmasaydı... Zaman zaman "giderim" tavrını koymasaydı... Bakanlık uğruna eğilip bükülseydi... ekonomi gene rayından çıkardı. Derviş de, Arjantin'i batıran "Dünya Bankası'dan ithal" bir Cavallo olurdu.
Bayar'ın da diplomatlıktan siyasete kazara düşmüş bir kader kurbanı olduğunu düşünenler var.
Yanılıyorlar.
Onun da genlerinde yarı yarıya başarıya endeksli inat geninin bulunduğunu belirtmeliyim.
Elbette işi kolay değil. Fakat kurulu, örgütü tamamlanmış, kökleri olan ve en önemlisi... Ani bir seçime katılmaya hazır bir partinin başında olacak. Kendi kadrosunu kurabilecek.
Şimdiden iyi rüzgar yakaladı.
Tayyip Erdoğan'ı içine sindiremeyen merkez ve sağ oylar için diğer seçenek olma şansını kullanacak. Oradaki yükselen dalga, sırtına alacağı ismi arıyor.