Biraz ünlü olan herkes “Biri Bizi Gözetliyor (BBG) Evinde” sendromuyla yaşayacak artık.
Olacaklar şöyle:
Birisi gözlendi, videoya alındı ya da telefonları dinlendi, mobil araçlarla ortam dinlemesine takıldı...
Bunlar Türkiye dışında bir ülkenin internet sitesine servis edildi.
Sınır ötesi internet sitesinde yer aldığı andan itibaren Türkiye’deki yazılı medya, TV ve radyolar, internet siteleri bunları yayınlayabilecek ve hiçbir ceza almayacaklar.
Zaten yayınlanmış ve kamuoyuyla paylaşılmış yayınlar “özel hayat sırları” olmaktan çıkmış sayılacak ve oradan alıntılarla yapılan yayınlar suç olmayacak.
Yeni yasa düzenlemesi işte budur.
Türkiye gibi “yargıç kararı olan” dinlemelerin ve gözlemlerin ötesinde “korsan kulakların ve korsan gözlerin” fink attığı bir ülkede biraz ün sahibi politikacı, gazeteci, işadamı, sanatçı kendini sürekli “röntgen” ortamında hissedecektir.
Kaldı ki...
Yargıç kararı ile dinleme bantlarının, video görüntülerinin, gizli kalması gereken ifadelerin, ön soruşturma dosyalarının bile zaman zaman medyaya sızdığı da “vahim” iddialardır.
Böyle bir yasa değişikliğine ne gerek vardı?
Bu sorunun cevabı için dikkat çekici bir gerekçe öne sürülmekte.
Birkaç yıldır duyarlı konularda “dinlemeler, video görüntüleri” görünmeyen güçler tarafından herhangi bir internet sitesine atılmakta.
Oradan da bazı gazeteler ve TV’ler, internet haber siteleri bunları alarak yayınlamakta.
Onlar hakkında çok sayıda açılmış “ceza davası” var.
Böyle bir yasa değişikliği olmazsa ağır cezalar alacakları şimdiden öngörülmekte.
Yasa değişikliği onları kurtaracak.
ÇÖZÜM “AF...”
Bu tür gazetecilikle kendi gazetecilik anlayışımız örtüşmese de...
Meslektaşlarımızın hapse girmelerini, yüksek tazminatlar ödemelerini elbette istemeyiz.
Ama...
Hukuk devletinde, çağdaş ileri demokrasilerde “özenle korunan” özel yaşamın, ne idüğü belirsiz bir internet kanalı üzerinden ortalığa saçılmasının da kanunla -adeta- korumaya alınması büyük yanlış olur.
Ayrıca...
Bu yolla orijinali değil sahte benzeri ses kayıtları, gerçek olmayan ama “andıran” çakma görüntüler “korsan internet sitelerine” konularak insanların onurlarıyla oynanabilir.
Bu olanak “şantaj” olarak da neden kullanılmasın?
Seri patlamalar yapacak bir düzeneğin pimini çekmek tehlikeli...
Bir yandan bazı gazetecilerin -ki hepsinin kötü niyetli olduğuna inanmıyorum- karşı karşıya geldikleri ağır cezalardan kurtarılması gereği, öte yandan bir yasa değişikliğiyle “Pandora’nın Kutusu’nun” açılması ve kötülüklerin ortalığa saçılması kaygısı...
Bu ikilem arasında sıkışmamak ve şimdiye kadar yaptıkları yayınlar nedeniyle hapis ve tazminat cezalarıyla yüz yüze gelen gazeteciler için bir af çıkarmak “kötünün iyisi” çözüm olarak görünüyor.
Basın özgürlüğü ile ilgisi hiç olmayan, özel yaşama “kulak ve göz” ipoteği endişesini veren yasa değişikliği ise gündemden kalkmalıdır.
DİYARBAKIR-TAHRİR HATTI
Nevruz kutlamaları Türkiye için bir “test” olarak görülmeli.
Siyasetin şifrelerini -yılların deneyim birikimiyle- kırabilenler ne yapılmak istendiğini görebiliyordu.
Tunus, Mısır ve sonra da Libya bizim topraklarda da birilerini ümitlendirmişti.
“Diyarbakır, Tahrir olmalı” hesapları seziliyordu.
Mısır’da Mübarek’i çökerten yüz binlerin hatta milyonların Tahrir Meydanı’nda dalgalanışı bizde de bulanık suları sevenlere ilham vermişti.
Bir gün içinde bitirilmeyecek ve sürekli hale gelmesine çalışılacak sokak gösterileri “Kuzey Afrika, Yemen, Bahreyn, Suriye” deprem hattının devamı olarak algılanabilirdi!
Son günlerde Diyarbakır, Batman, Hakkâri, Mersin ve diğer duyarlı coğrafyalarda Nevruz şenliklerinin zaman zaman şiddete dönüşmesi, güvenlik güçleriyle çatışmalar, PKK giysileriyle gösteriler, atılan sloganlar, tansiyonu yükselten tavırlar belki de sistematikti.
Ancak...
25 yıllık çatışmalar, 30 bin can kaybı sonrasında karanlık tezgâhlar artık -fazla- belirleyici olamıyor.
Bunda İmralı’dan gelen “diyalogdayız” mesajının “itidal” çağrısı da etkili elbette.
Güvenlik güçlerinin birkaç orantısız güç kullanımı dışında genellikle tansiyonu yükseltmekten kaçınan özeninin altını ayrıca çizmekte fayda var.
Eksiklerine karşın “demokrasi pencerelerinin açık olması” ve Kürt açılımlarının tehlikeli hareketlerde “güvenlik ağı” işlevi yadsınamaz.
Bölgenin hemen hemen tamamında insan sellerinin hırçın dalgalar oluşturduğu dikkate alınırsa Nevruz kutlamalarında Türkiye bütün bunların dışında kaldığının istikrar işaretlerini vermiştir.