Başbakan Erdoğan’ın “Şapkayı alıp gitmem, gerekeni yaparım” söylemiyle gönderme yaptığı 9. Cumhurbaşkanı Demirel, “1969’da dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural görevinin dışına taşan şeyler yapıyordu. ‘Yapmamasını söyledik.’ Dinlemedi, bunun üzerine Cumhurbaşkanı’nın da imzaladığı kararnameyle görevinden aldık” diyerek cumhurbaşkanı rolünün önemini vurguluyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Şapkayı alıp bırakıp gitmem. Gerekeni yaparım” söylemi ekseninde 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile “eskilerden” konuştuk.
Önce...
Başbakan Erdoğan’ın “Genelkurmay Başkanı’nı görevden almak sorularıyla zora ve dara düştüğü” yolundaki söylemi.
Demirel böyle durumlarda cumhurbaşkanı rolünün önemini vurguluyor:
‘1969’da dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural görevinin dışına taşan şeyler yapıyordu. TRT Genel Müdürlüğü’ne PTT Genel Müdürlüğü’ne gidiyor, bu sivil kurumları adeta denetliyordu. “Yapmamasını söyledik.”
Dinlemedi, bunun üzerine Cumhurbaşkanı’nın da imzaladığı kararnameyle görevinden aldık, Yüksek Askeri Şûra’ya atadık.
Çünkü yaş haddine gelmedikçe ve suç işlemedikçe emekliye ayıramazsınız.’
(Tural, pasif bir görev olan YAŞ üyeliğinde 5 ay kalıp emekliye ayrıldı.)
Bu olay sivil iktidar ile asker ilişkilerinde cumhurbaşkanının “belirleyici” olduğunu göstermekte.
Org. Tural’ın Genelkurmay Başkanlığı’ndan alınarak Yüksek Askeri Şûra üyeliğine gönderilmesi için kararnameyi Cumhurbaşkanı Sunay imzalamasaydı sadece hükümet iradesiyle “işlem tamam” olamazdı.
“Şapkayı bırakıp gitmek” söylemine gelince... Demirel “12 Mart 1971 muhtırasıyla birlikte şapka lafının siyasete girdiğini, hâlâ zaman zaman kullanıldığını” söylüyor.
9. Cumhurbaşkanı bunu “haksızlık” olarak görüyor.
Anlattıklarını yansıtayım:
‘12 Mart 1971’de devrin Genelkurmay Başkanı, Kara, Hava, Deniz ve Jandarma komutanlarının verdikleri muhtırada “hükümet ve parlamentonun tavır ve tutumlarıyla Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdikleri” gibi bir iddiada bulunuluyor, “hükümetin istifası ve yerine güvenilir bir hükümetin kurulması” isteniyordu.
1965’ten itibaren 7 yıldır iktidarda olan hükümet, enflasyonu yüzde 5’te tutarak yüzde 7 net kalkınma hızını sağlamış.
Bu sürede toplumun satın alma gücü yüzde 30 artmış. Döviz stokları TL’yi konvertibiliteye geçirmeyi planlatacak büyüklüğe ulaşmış.
Bu başarılı tabloya rağmen “ülkenin uçuruma sürüklendiği” iddiasıyla muhtıra veriliyor.
Cumhurbaşkanı’nı arıyoruz... Saatlerce telefona çıkmıyor. Sonunda konuşabildiğimiz zaman da “Bir şey yapamam, beni de aştı” diyor.
Muhtırada suçlandığı halde parlamentodan da hiç ses yok.
Hükümet yapayalnız kalmış.
Bu durumda tek hedefimiz hadisenin daha da vahim hale gelmesini önlemek için parlamentoyu açık tutmaktı.
Hükümet görev bıraktı fakat parlamento açık kaldı.
Bu sebepledir ki aradan 2 yıl geçtiğinde ben gene Başbakan oldum.
Muhtırayı verenlerden Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler’i tüm tehdit ve baskılara rağmen parlamento cumhurbaşkanı seçmedi.
Parlamentoyu açık tutmayı hedef almasaydık Faruk Gürler bir başka formülle cumhurbaşkanı seçilebilirdi.’
Belki birkaç kelime farklı olabilir ama 9. Cumhurbaşkanı Demirel’in anlattıkları böyle.
Özü... “Şapka, parlamentoyu açık tuttu” olabilir.