Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bazı binaları 800 yıllık bu üniversite kasabası, gerçekten heyecan verici........................Önce otelimizden başlayalım...Mal Maison Oteli, 1160 yılında hapishane olarak yapılmış. 2005'te otele dönüştürülmüş.Odalarımız, yan yana iki hücrenin birleşmesiyle oluşmuş.Bir sonraki hücre de ara kapıyla geçilen banyo.Tavana yakın küçük pencerelerde hâlâ orijinal demir parmaklıklar var.Odamın/hücremin giriş kapısı; alçak, dar ve som demir.Yemek verilmesi ve içeriyi gözlemek için dışarıdan açılır kapanır sürgülü aralıklar aynen korunmuş.Alt katlarda bazı hücreler eski haliyle müşterilere gösteriliyor.İşkence odaları da iliklerimize kadar ürpertti.Oxford bilim şehri. Bu hapishaneye de, yüz yıllar boyu, dini inançlara ters düşen bilimsel gerçekleri savundukları gerekçesiyle, üniversite profesörlerini atarlarmış.Aydınların, her yerde yazgıları bu.Yemekleri güzeldi. Viskileri, şarapları kaliteliydi ama damak tadına karşın uzun süre uyuyamadım. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyandım. Kafamda, "Acaba bu hücrede kimler yattı yıllarca?" sorusu rahatsız ediciydi.........................İbrahim Tatlıses'in "Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik?" kara mizahının eksenindeki Oxford izlenimlerine gelince...Geleneğin, saygınlığın, köklü olmanın ihtişamı ile kültürün tevazuu Oxford'da kucaklaşmış.700-800 yıllık dev taş yapılar, kasabanın yeşilleri içine serpilmiş.Sokaklarda, caddelerde genç nüfus dalgalanıyor.Otomobilin "en az sevildiği" yer burası...Kasabaya girerken genellikle otomobiller geniş park alanlarına bırakılıyor, sürekli ring seferleri yapan otobüslerle giriliyor içerilere... Çoğu sokak ve cadde de trafiğe kapalı. İmtiyazlı tek araç, bisiklet.Hemen herkes pedal çeviriyor.Motosiklet hiç görmedim.Çevrecilik, bütün incelikleriyle uygulanıyor.Bu tarihi dekoru, yemyeşil çayırlar, özenle işlenmiş bahçeler, taş duvarlar, 400-500 yıllık hâlâ dalları yeşil ağaçlar şenlendiriyor.Huzur veren bir keyif ortamı............................Her biri, kolej adını taşıyan Oxford'un fakülteleri, kasaba içinde dağılmış.Kafeler, publar, restoranlar, diskolar gençlerin hizmetinde. Hafta sonları müthiş bir şenlik...Üniversite, kasaba belediyesinde temsil ediliyor.İçki içilebilir alanlar, içki saatleri, trafiğe kapalı caddeler ve yollar, müzik yayın saatleri belediyeye üniversite tarafından dikte ediliyor..........................Oxford'un ilginç bir âdeti daha var.Bütün fakültelerin sınavları, tek bir tarihi binada yapılıyor.Sınavlara öğrenciler, büyük Harry Potter'lar olarak giriyorlar.Giysileri, aynı filmdeki gibi.Erkek öğrenciler beyaz papyon, beyaz gömlek, siyah smokin... Kız öğrenciler ise, siyah kravat, siyah uzun etek, beyaz gömlekliler. Omuzlarında ise yere kadar uzanan siyah pelerinler... Yakalarına karanfiller iliştirilmiş oluyor.İlk sınıftakiler beyaz, orta sınıftakiler pembe, son sınıftakiler kırmızı karanfil takıyorlar.Böylece sınav öncesi bir yere, örneğin kafeye uğrayan bir öğrenci, eğer yakasında beyaz karanfil taşıyorsa, kasadaki kafe sorumlusu ona "Bugün ilk sınavınız, başarılar" diyebiliyor.Oxford gözlemlerimi sürdüreceğim... Yarın "Alice" kitaplarının ve "Harry Potter"ın ilham yeri Oxford... g.civaoglu@milliyet.com.tr Haftanın başında, dünyanın en köklü ve hâlâ en gözde üniversitelerinden biri Oxford'da 24 saat geçirdim. Harry Potter filminin çekildiği ünlü Christ Church'ün galerileri, yüzlerce gece lambasının süslediği o uzun yemek masaları, büyücülerin süpürge sopaları üzerinde uçtukları teraslar, muhteşem kütüphane, Bill Clinton'un kızı Chelsea'nin, bugünkü İngiltere Başbakanı Blair'in, daha nice ünlünün okudukları ve Hitler'in Nazi uçaklarına bombalama yasağı koydukları, küresel kültür ve statü simgesi Oxford...