Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye Başkanı Beşar Esad kendine tarihte “Marquis (Marki) de Sade’ın dünyaya dönen ruhu onun içine kaçmış” dedirtecek iğrençliklere neden olmakta.
İyi eğitim görmüş bir tıp doktoru, iyi bir eş ve baba için bu ifade nedeniyle inanın ki üzüntü duyuyorum.
Önce...
“Marquis de Sade” için birkaç satır.
................
Sadizm, (işkence) “Marquis de Sade”ın adından gelir.
Marquis de Sade, ihtilal öncesi, P/Bastilde Hapishanesi’ndeki hücresinde “Sodom’un 120 günü (The 120 Days of Sodom)” adlı romanını yazmıştı.
Gizlice...

Beşar de Sade

Küçücük bir rulo kağıda, ufacık harflerle en ufak bir boşluk bile bırakmadan...
18’inci yüzyılın en ilginç yapıtlarından birinin yazıldığı bu ruloyu hücresindeki taşlardan birini yerinden oynatarak içine saklamıştı. (Lise sıralarında çivi yazısı gibi küçücük, kargacık burgacık yazılarla hazırlanan kopya ruloları gibi.)
Şimdi Fransız Milli Kütüphanesi bu ruloyu almak çabasında.
5 milyon dolar ödemeye hazır olduğunu açıkladı.
Yapıtın konusu şöyle:
4 zengin bir ortaçağ şatosuna 46 kurbanla birlikte kapanırlar.
120 gün boyunca yaşları 12-15 arasında değişen 8 oğlan, 8 kız çocuğu dahil 46 kurban üzerinde her türlü iğrençlik uygulanır; Pedolophilia (çocuk tacizi), Necophilia (ölüyle seks), İncest (akrabalık bağıyla seks), işkence, iğfal, cinayet, çarpık seks ve buna benzer sapık türevler, ürin (sidik) ve dışkıyla aşağılama...
................
Erotik hiçbir yönü yok.
Sadece dehşet.
Marquis de Sade’ın kendisi de 37 günde yazdığı bu rulodaki satırları için “dünyanın başlangıcından bu yana söylenmiş ve yazılmış en büyük iğrençlik” demişti.
Ünlü yazar Simone de Bauvoivoir’a göre Sade’ın yapıtı insanlığın karanlık yüzünü göstermeye önemli bir katkı...
İtalyan sinema ustası Pier Paolo Pasolini o satırlardan esinlenerek “hayali bir İtalya Cumhuriyetinin öyküsünü” yaratmıştı.
Amacı İtalyan diktatör Mussolini’nin faşist rejimini tarih önünde mahkum etmekti.(*)

SURİYE’DE İNSANLIK SUÇLARI

DÜNKÜ yazımda Suriye’deki sivillerin trajedisini yazmıştım.
Kısaca birkaç satırını tekrarlıyorum.
................
Esad güçlerinin öldürdüğü sivil sayısı 60 bin ama ya “iğfal edilen çocuklar, genç kızlar, kadınlar?”
Onlardan hamile kalanlar...
İstatistiklerde bunlar yok.
“Kadının adı yok...”
İğfaller, eşlerin, çocukların, ailelerin gözleri önünde iğrenççe yaşatılıyor.
................
Bunların sayısı binlerin çok daha üstünde.
Her birinin gözünde Beşar Esad bir Marquis de Sade...
Onun yarattığı Ortaçağ şatosundaki iğrençlikleri büyük olasılıkla bilenleri parmakla gösterilecek kadar azdır.
Ama...
Onların yüreğindeki inançla bunu yapanlar ve yaptıran “şeytandır.”
İnsan olamaz.
İnsanlığın eşiği “empatidir.”
Kendini acı çekenlerin yerine koyabilmek, onların duygularını yaşayabilmektir.
Suriye’de eşlerin, abilerin, babaların önünde iğfal edilen, aşağılanan kızlar, kadınlar hatta çocuklar kendi ailelerimizden olsalar neler hissederdik bir düşünün.
Elbette savaşlara karşıyım.
Ancak...
Bu vahşetin sürüp gitmesine dünya daha ne kadar seyirci kalacak?
İlla BM Güvenlik Konseyi’nin “müdahale” kararı mı beklenecek?
Bosna’daki Müslüman Boşnaklara soykırım sırasında da uzun süre dünya seyirci kalmıştı.
Fakat...
Öyle bir noktaya gelindi ki, BM Güvenlik Konseyi kararı falan olmadığı halde Sırpların kasapları üzerine başta ABD olmak üzere Batı’nın jetleri bomba yağdırmaya başladı.
Müslüman Boşnakların haritadan silinmesi ancak böyle önlenebildi.
Suriye’nin çürümüş ve sallanmakta olan azı dişi konumundaki Beşar Esad’a noktayı koymak zamanı çoktan geldi.
................
(*) İnternational Herald Tribune/23 Ocak 2013