Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Beykoz Belediyesi’ne ait rıhtımdaki tesis, yıllardır “balık-rakı” mekânıdır.
Kazıklanmadan Boğaz keyfi yaşanır. Yazar çizer takımının sevdiği yerdir.
AKP’li Belediye Başkanı buraya “alkol yasağı” getirdi.
Artık sadece meyve suyu, soda servisi yapılacak.

Beykoz’da rakı yasağı

Karar için Belediye’nin gerekçesi, diğer “istemezük” belediyeleri gibi, “yöre halkının şikâyeti!!”
Yani “yasağa” sözde “demokrasi” etiketi yapıştırmak.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek de 7. Cadde’yi alkole kapatmak için “yöre sakinleri arasında oylama yaptıracağını” açıklamıştı.
Kıyamet kopmuştu.
Neyse ki AKP doruklarında da kaşlar çatılınca referandum maddelerinden “alkol yasaklansın mı?” sorusunu çıkarmak zorunda kaldı.
Oysa böyle gürültü patırtı çıkarmadan bakınız Beykoz’da başkanın kararıyla nasıl da “yasak” getiriliverdi.

Beykoz’un geleneği
BAŞKAN’IN “Beykozlu istemiyor” gerekçesine gelince...
O arkadaş Beykoz tarihinden ne kadar haberdardır bilemiyorum. Hatırlamakta yarar var. (*)
İstanbul Boğazı’nın bir zamanlar en büyük dalyanı Beykoz’daydı.
Mevsimine göre balık akınları için Beykoz koyunda ağlar döşenir ve kulaklar gözlemcide beklenirdi.
“Gözlemci” dediğim gözü keskinler, suya dikilmiş kazıklar üzerinde ufku tararlardı. Sudaki kıpırtılar, gölgelenmeler, martıların uçuşları gibi bir dizi işareti algılar, bağırırlardı: “Geliyor.”
Boğaz’ın prensesi lüferden tutun da o zamanlar pek bol olan her türlü balığın akımı, Beykoz sularını şenlendirirdi. Balık sürülerinin ağlara girmesiyle birlikte inanılmaz süratle, sandallarla çevirme yapılırdı.
Gümüş rengi karınlarını göstererek çırpınan binlerce balık denizden çekilirdi.
Böylesine balık cennetinde, akşamları ızgaralardan cızırtılar duyulur ve taze balık kokusu burunlara dalga dalga uzanırken rakı kadehleri de dolar boşalırdı.
Şimdi... Bu “balık-rakı” zengin geleneğine sahip Beykozluların “istemezükcü” olabileceğine kim inanır?
Kendileri söyler, kendileri inanır ya da inanır gibi yapar.
AKP’nin “liberal-demokrat” cilalı iddialarının altındaki pas lekeleri bunlar...
..........* Balık ve Olta (Remzi Kitabevi)
İki Boğazın Suları (Remzi Kitabevi)

MEDYA PATRONLUĞU
Türkiye’de çok satan gazete sahibi olmak zaten zor işti.
Hele gazeteciler, TV’leri, dergileri ve radyoları olan medya patronluğu daha da zor.
İşte Aydın Doğan örneği.
Dıştan keyifli, fiyakalı görünür ama riskini taşımayı en büyük işadamları bile göze alamamıştır.
Neden Vehbi Koç, Sakıp Sabancı, Nejat Eczacıbaşı medya işine girmediler ki?
Vehbi Koç’un medya patronluğu için tavır koyuşuna tanık olmuştum.

Berin Nadi’nin hatırına
MERHUM Vehbi Bey girmeyeceği işleri sayarken listenin başına “gazete”yi koyardı.
“Şartlar ne olursa olsun mu?” diye üstelemiştim.
Bir süre düşünmüş, sonra şöyle demişti:
“Cumhuriyet gazetesi zora düşerse alabilirim. O da Nadir Bey’in hanımı Berin Hanım’ın hatırına...”
Vehbi Bey’in özel takdiri olan bazı hanımefendiler vardı.
İhsan Doğramacı’nın eşi Ayser Doğramacı ve Berin Nadi de onların arasındaydı.

Sureti katiyede muhalifim
VEHBİ Bey’den Hürriyet’in alınmasına veto anısını da yansıtayım.
Aydın Bey’den önce Hürriyet’in Koç grubu tarafından satın alınması gündeme gelmişti.
Kızı Suna Kıraç ve Rahmi Koç bu işe ilgi duymuşlar.
3 ay süreyle uzmanlarını gönderip Hürriyet’in hesaplarını incelemişler. Akıllarına yatmış. Erol Simavi de “evet” demiş.
Sonra konuyu Koç Holding Yönetim Kurulu’na getirmişler.
Vehbi Bey “karşıyım” demiş.
Kızı ve oğlu üsteleyince, “Şahsi paranız varsa alırsınız, şirkete aldırtmam” diye noktayı koymuş.
Sonra da karar defterine “sureti katiyede muhalifim” diye yazmış, altına imzayı atmış.
Bunu anlatırken muzipçe gülümsüyordu.