Güneri CIVAOĞLU
Doğru olmamasını dilediğimiz bir kuşku ve bir benzetme, siyaset kulislerinde dile getiriliyor.
Şöyle ki:
"Bu hükümeti bekleyen tehlike, bir Naim Talu Hükümeti olmaktır.
Ortak partiler için de 1973 seçimleri sonrası düştükleri durumun tekrarlanması olasılığıdır."
Anımsayalım...
12 Mart 1971 muhtırasını veren komutanların mimari projesinin ortaya çıkardığı bir modelinin son görüntüsüydü.
Demirel, Başbakanlık'tan indirilmişti.
CHP, ana muhalefet partisiydi.
Erbakan'ın
Milli Nizam Partisi kapatılmıştı vs...
Nihat Erim'le başlayan ve
Ferit Meren ve Naim Talu ile sürdürülen hükümet,
"Atatürk'ün öngördüğü reformları" gerçekleştirecekti.(!)
Sırf
Meclis'in açık kalması için,
Demirel ve dönemin
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, bu modele kerhen
"EVET" demişlerdi.
Bakanlar ve
Meclis'te güven oylarıyla da destek vermişlerdi.
Ancak... Destekler, sadece göstermelikti.
Köklü hiçbir reforma geçit için
Meclis'te makas açılmıyordu.
Hükümet patinaj yaptı, seçimlere gidildi.
Ortaklığın büyük partisi
Adalet Partisi tarihin en kötü sonucunu aldı.
Kapatılan
Erbakan'ın
MSP'si
3 milletvekilini
40'ın üzerine çıkardı.
Erbakan, Başbakan Yardımcısı oldu.
CHP'de
İsmet Paşa tavsiye edildi.
Hükümete katılma görüşüne karşı çıkan
Bülent Ecevit, kendi ekibiyle birlikte
Genel Başkanlığa seçilmiş olduğu için
Yeni CHP ve Demokratik Sol söylemiyle umut oldu.
Ecevit, Başbakan koltuğuna oturdu.
Elbette, nehrin aynı suların iki kez yıkanmak mümkün değildir.
Ancak...
12 Mart hükümetleriyle ve sonrasıyla ilgili bazı paralellik kuşkularına işaret edelim.
O zamanki hükümetin patron partisi
Adalet Partisi'ydi...
Bu kez
Anavatan.
Bu hükümet patinaj görüntüsünü sürdürürse ağır seçim faturası ona çıkabilir.
DSP, o zamanki
İnönü CHP'sinin konumunda gibidir.
CHP ve
Deniz Baykal'a gelince...
1973'ün
Ecevit'inin rolünü - tam benzemese de - oynamak çabasındadır.
Paraleller bir bakıma - fazla - zorlama olabilir.
Fakat...
Öyle bile olsa geçmişten dersler almak gerekir.
Bu hükümetin arkasında
Türkiye'nin - neredeyse - bütün
laik, Atatürkçü, demokrat ve çağdaş kurumlarının, yığınlarının desteği vardı.
İşçi, işveren, esnaf, çiftçi kuruluşları ve büyük medya... Sivil Toplum Örgütleri...
Artık...
O desteğin hala sürdüğü tam söylenemez.
Hatta...
Dün konuştuğumuz
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "bu hükümetin ipleri kopmuştur, seçime doğru sürükleniyor" söylemini şöyle açıkladı:
"Artık kuruluşu sırasında arkasında yer alan sivil destekleri kaybettiğini belirtmek istiyorum"
Çiller'in başlattığı
liderlerle diyalog turları da, bu görüntüyü fotoğraf haline getirmek ve teşhir etmek, vurgulamak amacını taşımaktadır.
Yani...
"Bu hükümet bitmektedir, seçim kaçınılmazdır, çözüm seçimdir."
Ve ne yazık ki...
Tıpkı, çeyrek yüzyıl önce kurulmuş bulunan
12 Mart hükümetleri gibi bu hükümet de misyon olarak ilan ettiği reformları gerçekleştirebilmiş değildir.
Şimdi...
Mesut Yılmaz, sorumluluğu
Deniz Baykal'a atıyor.
"Eğer Türkiye seçime giderse, bunun sorumlusu reform yasalarının çıkmasını engelleyen ve gerekli desteği vermeyen CHP'dir" diyor.
Aslında bu hükümet, sanıldığı gibi henüz çökmüş ve umutsuz hale gelmiş değildir.
Ama, o yola açılan kavşağın başındadır.
Eğer, kendisine hedef olarak aldığı ve ilan ettiği
vergi, sosyal güvenlik, yerel yönetimler gibi reformları yaparsa,
özelleştirmeyi gerçekleştirirse, enflasyonu indirirse, seçim sandıklarından çıkabilir.
Reformlar konusunda sıkı bir diyalogla
CHP'nin ve
Deniz Baykal'ın desteği de alınabilir.
Seçin şu aşamada
CHP'nin de işine gelmez.
Ama ya ortaklar arası sürtüşmeler?...
Örneğin...
Özelleştirmenin
DSP'de kilitlenmesi...
Tam
RP'nin kapatıldığı sıcak günler yaşanırken, bir
türban genelgesiyle alevlerin yangına çevrilmesi...
Ortaklara danışılmadan
Anavatan Başkanlık Divanı sonrası durup dururken, ortaya bir
seçim lafının atılması...
Böylece...
Artık seçim geliyor düşüncesiyle bürokrasinin,
Türkiye ile siyasi ve ekonomik ilişkileri olan kurum ve devletlerin tavırlarını beklemeye almaları olasığına çanak tutmak...
Üstelik bunu
enflasyon yüzde 100'e dayanmışken, işsiz kitleleri
yüzde 35'e yükselmişken yapmak...
Bütün bunlar, bir
"seçim" lafından üreyen ve türeyen manzaralardır.
Ve...
Başbakan Mesut Yılmaz, dün
"hükümetin ve bizim gündemimizde kesinlikle seçim yoktur" demiştir.
"Madem öyleydi de... Bir bardak suda fırtına koparacak seçim lafına ne gerek vardı?
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr