Turgut Özalın Harbiye Orduevi 19. katta verdiği bir yemekte küçük bir yuvarlak masa etrafındaydık.Hürriyetin o zamanki sahibi, Asil Nadire öfkeliydi.Sert bir dille onu eleştiriyordu ki... Asil Nadir şöyle demişti:"Böyle konuşmayın.Ben Hürriyete büyük saygı duyarak büyüdüm.Daha küçücük çocuktum.Kıbrıstan, Türkiyeye gelmeden önce babamın isteği üzerine bir küçük keseye Kıbrıs toprağı doldururdum.İstanbula gelince babam elimden tutar, beni, babanızın mezarına götürürdü.Başucunda dua okurduk.Sonra, kesemdeki, Kıbrıs toprağını, merhum Sedat Simavinin mezarına serperdim."Bu sözler üzerine hava yumuşamıştı. Kıbrıs kökenli işadamı Asil Nadirin İngilterede "ilk 100" arasında gösterildiği ve Türkiyede GÜNEŞ gazetesini yayımladığı yıllardı. Asil Nadirin sözleri, Kıbrıs sürecinde varılan son noktanın yıllar önceki başlangıcını yansıtıyor.Medya ve özellikle Hürriyetin başlattığı kampanya, Kıbrıs Türkünün kaderini değiştiren sürecin "cemre"sidir.Yoksa...Girit, Musul - Kerkük, 12 adalar gibi, Kıbrıs da, kimse farkında olmadan kayıp gidecekti.Bu kampanyalarla birlikte, Kıbrısı kamuoyu sahiplendi.Siyasi iktidarlar tavır koymaya itildiler.Adada ciddi bir direniş bilinci oluştu.Türkiyenin Silahlı Kuvvetleriyle müdahalesine kadar uzanan yıllar içinde şehitler verildi.Adanın ikinci sınıf sakinleri gibi görülen ve önce İngilizler, sonra Rumlar tarafından daha zorlu yaşam koşullarına, ikincil siyasetlere itilen Türkler, kişilik savaşımı verdiler.Anayasal haklara, sonra da - tanınmasa bile - KKTC ile devlet statüsüne uzandılar.Bu hasatın tohumlarını medya rüzgarları serpmişti.........Şimdi de Kıbrıs Türkleri, referandumlara sunulacak Annan Planıyla hem Rumlarla eşit siyasal haklar ve yurttaşlık statüsünün... hem de Avrupa Birliği yurttaşı olmanın eşiğinde.Gene medyanın oluşturduğu rüzgar, bu son süreci de başlatmış ve yönlendirmiştir.AKP iktidarı, yelkenlerini bu rüzgarla doldurmuştur.Kamuoyunu bu rüzgar oluşturmuştur.Tutucu direniş odakları, bu rüzgarla kabaran kamuoyu dalgalarını bütün ağırlıklarıyla üzerlerinde hissetmişlerdir. Kıbrısa cemre Liderlere de işaret etmek isterim.Kendi dönemlerine iyi teşhis koyup gereğini iyi yapabilenlere...Örneğin...- DP döneminin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlunun Türk kesimine eşit haklar tanıyan ve Türkiyenin garantörlüğünü öngören 1960 Londra ve Zürih anlaşmalarını hayata geçirmesi...- Kıbrısta Rumların kan akıtmaya başladıkları zaman, dönemin Başbakanı İsmet İnönünün "sınırlı polis müdahalesi" söylemiyle Türk jetlerine, Kuzey Kıbrıs mevzilerini bombardıman komutu... (TSKnın garantör devlet olarak ilk silahlı müdahalesi budur. İkincisinin yolunu açmıştır.)- Soydaşlar boğazlanırken, Denktaş, Ankarada kaldığı 5 yıldızlı oteli bırakmış, bir gece yarısı lastik botla Akdenizin karanlık sularında, Rum çemberinden sızarak lastik botla ada kayalıklarına çıkmıştır.- 1974te dönemin Başbakanı Ecevit, Kıbrısa Barış Harekatını başlatmıştır. Cumhuriyetin sınır ötesinde ilk savaşıdır bu......O yıldan sonra, "Kıbrısa elini uzatanın parmakları yanar" gibi "dibi midye tutmuş durgun siyasetten" ilk kez farklı adım atabilen - başka alanlardaki eleştiri hakkımızı saklı tutuyoruz - Başbakan Erdoğandır.Türkiye, AB yol haritasındaki ipoteği nihayet çözmekte...Adadaki Türkleri, KKTC vatandaşlığı şemsiyesinin saklayamadığı - hukuki deyimiyle "haymatlos" - yani "vatansız" statüsünden çıkaran ve onlara AB yurttaşlığı öngören çözümü sunmakta........Medya, her iktidara sağduyu rüzgarını vermiştir... Ama ancak "azı" sert havalarda yelken açmak, cesaretini gösterebilmiştir. g.civaoglu@milliyet.com.tr Sözler ve liderler