Bunalımın çözümü işaretleri alınırken, artık yazmakta sakınca yok.
Mesut Yılmaz, "hükümetin gidip geldiği" son sarsıntılı günlerde şöyle bir mesaj verdi:
"Türkiye, artık İtalya'daki gibi siyaset manzaralarına alışmalıdır.
Hükümet sorunları, ekonomiyi, bürokrasiyi etkilemesin.
Herkes kendi işini sürdürsün."
Yani...
Hükümetler düşebilir.
Başbakan'lar, isimleri dahi bilinmeyecek kadar sık değişebilir.
Hatta, güvenoyu almamış iktidarsız hükümetler gelebilir.
Ama...
Ekonomi, sosyal yaşam, bürokrasi, güvenlik, kurumlar kendi işlevlerini sürdürmeliler.
Yılmaz'ın bunu söylediği sırada, borsadan karamsar haberler geliyordu.
Türkiye, İtalya modelini gerçekten benimseyebilir mi?
Ekonomi ve diğer kurumlar işlevlerini - iktidar boşluğuna karşın - sürdürebilirler mi?
İtalya'nın çevresi uygar ülkelerle çevrilmiş.
Defterlerinden savaşı, kanı, terörü silmişler.
Avrupa Birliği ideali için bütünleşme yolundalar.
Türkiye'nin 13 komşusundan belki 1 - 2'si "dost" sayılabilir.
Çoğunluğu demokrasi bile değil.
Bazıları Türkiye'yi yok etmeyi nesiller boyu ulusal ant haline getirmiş.
Bazıları da kendi irtica yönetimleri için demokrat Türkiye'yi tehlikeli model olarak görüyorlar.
Kısacası...
İtalya paraleli düşünülebilir, ama tam bir model değildir.
Türkiye'de yabancı sermayenin temsilcilerinden birine bu model için görüşlerini sordum.
O da bu görüşü kuşkuyla karşıladı.
Bir başka paralel çizdi:
"Tam değil, ama Türkiye bu açıdan Japonya ile daha çok benzeyebilir.
Japonya'da aynı parti 50 yıldır iktidarda ama, hükümetler art arda değişiyor.
Çoğu zaman bakanların isimleri bilinmiyor.
Bazılarının hakkında yolsuzluk iddiaları dahi oluyor.
Bu görüntü İtalya'daki gibi.
Fakat...
Türkiye ile benzerlik, çevredeki düşman ülkeler açısından görülmeli.
Japonya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yarım yüzyıla yakın süre, Çin'in ve Kuzey Kore'nin düşmanca tutumlarının tehdidi altındaydı.
Hükümet krizleri, iktidar boşlukları böylesine güvenlik tehdidi altındaki bir ülkede İtalya'da olduğu gibi hafife alınamıyor. Ekonomi etkileniyor. Japonya, içten içe çöküş sürecinde."
Japonya örneği için topu topu 2 düşman ülkenin tehdidi sayılabilmekte.
Türkiye'ye dönük tehditler ise katlanmalıdır.
Üçe, dörde, beşe...
Ayrıca...
Türkiye'yi içten bölmek isteyenlerin çabaları ve irtica... Bizdeki siyasi istikrar sorununu daha ciddi hale getirmekte.
O nedenle...
Değil "İtalya'daki gibi hükümet krizlerine aldırmamak", tam tersine... Yönetemeyen demokrasiden, yönetebilir demokrasiye geçiş için köklü, Anayasal değişimleri yapmamız gerekir.
Fransa'nın 1950'li yıllardaki dördüncü Cumhuriyet'i, yönetemeyen demokrasiydi.
Darbenin eşiğine gelmişti.
Sandıktan "yöneten demokrasi" çıkarabilecek seçim sistemi, yarı başkanlık sistemi, yetkiler, kurum düzenlemeleri gerçekleşti.
Fransa, bugün Avrupa'nın en istikrarlı ülkelerinden biri.
Türkiye'deki siyasi parti liderlerinin de bu bilinç içinde olmaları gerek.
Türkiye, iktidar boşluğunu yaşayacak kadar, dayanılmaz hafiflikte değildir.
Bu gerçekler, Yılmaz - Baykal diyaloğunun arifesinde önemlidir .
Yılmaz ve Baykal, bir araya geldiklerinde "Türkiye, hükümet krizleri yaşasa da farketmez. İşte İtalya..." düşüncesini kafalarından taşımaktan özenle uzak kalmalıdırlar.
Tam tersine...
1950'li son yıllarda Fransa'nın yaşadığı deneyimin ışığı altında Türkiye'yi "yönetebilir demokrasi" haline getirmeyi düşünmeliler 1 yıla yakın siyasi istikrar uzlaşmasının yanı sıra, Türkiye'yi yenilemenin temel taşlarını ilkeleriyle saptamalılar.
Elbette...
Bir günlük yazı sütununun işlevinden dışarı çıkıp "akıl öğretmeye kalkışmak", bu satırların amacı dışındadır.
Kelimelerimiz aynı gemideki sade yolculardan birinin kaygılar kadar umutları da paylaşmak arzusu olarak yorumlanmalıdır.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr