Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Londra’da Kraliçe Elizabeth’in elinden yılın “devlet adamı” ödülünü alması Türkiye için büyük prestijdir.
Kayserili torna ustası Ahmet Hamdi Gül’ün oğlu Abdullah Gül’e de yaşam yolculuğunda onur verici kazanımdır.
Görüntülerin arkasına da geçmeye ve bu ödül ile gelecek arasında bir ilişki aramaya çalışıyorum.
Yakın gelecekte Başbakan Erdoğan’ın hedefinin Çankaya Köşkü olduğu biliniyor.
Peki...
Abdullah Gül ne olacak?
Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra aktif siyasete dönerek AKP başkanlığı, AKP iktidar olursa başbakanlık mı yapacak?

Haberin Devamı
BM’ye Londra’dan ödül rüzgârı

O hengâmeye tekrar adım atması daha düşük olasılık.
O nedenle Cumhurbaşkanı Gül için “Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği” yakıştırmalarının boş olduğunu düşünmeyin.
Gül hem Batılı büyüklerle hem de Asya, Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde iyi ilişkiler geliştirdi.
İngiltere’nin en saygın sunumu olan “yılın devlet adamı ödülü” de bu yol haritasında etkili referans olamaz mı?
BM Genel Sekreterliği ve uluslararası diğer büyük kurumların genel sekreterlikleri küresel bölgeler arasında bir tür “rotasyon” ya da “temsil” ölçütüne bağlanmıştır.
Uzakdoğu ve Pasifik...
Ortadoğu...
Afrika...
Amerika kıtaları...
Avrupa...
Sırayla her dönem o coğrafyalardan bir isim genel sekreter seçilir.
Yani...
Sırası gelen coğrafyadaki ülkeleri temsil etmek üzere prestijli isimler arasından biri üzerinde derin kulisler yürür.
Sonunda diğer coğrafyalar da o adaya oy vermeyi kabul ederler.
Abdullah Gül’ün aday adaylığını bu mercekle görmek gerekir.
Tabii çok zorlu bir süreçte sadece ilk adımdan söz ediyoruz.
Ama...
Bir kenara bu olasılığı not etmekte yarar var.
Yıllar önce Kanal D’nin terasında o zaman sade bir milletvekili olan Abdullah Gül’le yemek yiyor, sohbet ediyorduk.
İleride geleceği noktayı “parti başkanlığı ve başbakanlık” olarak daha o zaman konuşmuştuk.
.......................
Gerçi sıra Batı Avrupa’da ve Doğu Avrupa ülkeleri de “bizden biri” diye bastırıyorlar ama kim bilir...

BAŞI AÇIK KALABİLMEK
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Sayın Hayrünnisa Gül “ilkokul öğrencisi kız çocuklarının başlarını örtmelerini doğru bulmadığını” söyledi.
AKP ve ona yakın medya sarsıldı.
Cumhurbaşkanı Gül’ün de “eşinin görüşünü savunmasıyla” sarsıntı “depreme” dönüştü.
Başbakan Erdoğan “Gül ve eşinin söylemleri” için yorumunu soran gazetecilere “kendi özgürlük düşüncesinin farklı olduğu” cevabını verdi.
“AKP zirvesinde çatlak mı var” tartışması gündemin başına “taş” gibi düştü.
Bana göre bu “polemik fırsatçılığı” olur.
“Büyük fotoğrafı” görmek gerekir.
“İlköğrenim çağındaki kız çocuğunun başını örtmek” aslında “yüksek öğrenimde başı örtülü eğitim hakkı” gerekçesine kafa atıyor.
Öyle ya... Ne denilmekte?
18 yaşında bir genç kız Medeni Kanun’a göre “reşit”tir.
Seçimlerde oy kullanabilir.
Kendi iradesiyle karar vererek bütün vatandaşlık haklarını kullanabilir.
Evlenebilir...
Özgür iradesiyle başını örtebilir.
O halde yüksek öğrenim çağındaki genç kızların aile, mahalle, çevre baskısıyla başlarını örtmeleri söz konusu olamayacağına göre üniversite eğitimi yapmaları engellenemez.
Bu mantık giderek daha geniş paylaşım alanı bulmakta.
Zaten yüksek öğrenim kurumlarında başörtü yasağı fiilen uygulanmıyor.
Ama “18 yaş, reşit genç kızın kendi özgür iradesiyle örtünme kararı” için “alt sınırsa”, ilköğrenim çağındaki genç kızlarımız için aynı gerekçe öne sürülemez.
İlköğrenim ve lise çağındaki kızlarımız aile, mahalle, çevre kararlarıyla ve baskılarıyla “örtünmüş” sayılırlar.
Ne var ki...
“18 yaş sınırının daha aşağılara, ergenlik çağına” indirileceği şimdiden hissediliyor.
“8 yıllık ilköğretimim ilk 5 yılında başörtüyle eğitim yapılmasın ama 6-7-8-9-10-11-12’nci sınıflarda serbest bırakılsın görüşleri” dile getirilmeye başlandı bile.
Ağırlıklı olarak özellikle “12’nci sınıfa gelmiş bir genç kızın 18 yaşında olacağı” tezi işleniyor.
Sınır 18 ise, lise son sınıfta ilk fiili durum oluşacaktır.
Belki o kadar bile beklenmez.
Yazının başına dönelim.
Sorunu “Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan arasında yol ayrımı” gibi algılamak ve sunmak yüzeysel kalır.
“Öyle bir geçer zaman ki” dedirtiyor gelişmeler.
Bu konuda kimse Gül ve Erdoğan arasında bir çatışma beklemesin.
Zaten Cumhurbaşkanı Gül de dün gazetecilere “özgürlükler konusunda aralarında fark olmadığını” söylemedi mi?
Kamuoyu araştırmaları toplumun yüzde 65’inin “başörtüsünden yana olduğunu” gösteriyorsa, siyasetçiler de elbette bu kesimden oylarla beslenecektir.
Gözlerimizin önündeki şu manzaranın tohumları çok yıllar önce atılmıştı.
Şimdi hasat mevsimi...
Artık laikler için başarı ölçütünün ne olabileceğini düşünmek, konuşmak zamanıdır. Örtünenlerin çoğunluğunda başı açık olanların bugünkü görüntülerini de ve yaşam tarzlarını sürdürebilecekleri özgür ve demokrat yapıyı kalıcı kılabilmek olacaktır başarı...