Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Boğaz sularından veto

ARTIK görünmezler gezegeninde olan Semih Balcıoğlu’nun bir karikatürünü yayınlıyorum.
“Boğaziçi yalılarının akisleri suya düşüyor ancak tarihi dokuya uymayan beton yığını yapıların akislerini Boğaziçi suları bile reddediyor. Gölgesiz adamlar gibi Boğaziçi sularında akissiz beton binalar” çizmişti Balcıoğlu.
Müthiş bir kara mizahtı.
Boğaz’da toplam yalı sayısı 600 dolaylarında.
Bunların 366’sı tarihi eser niteliğinde.
Yeni yalıların çoğu insanlar farkında olmasalar da Boğaziçi sularının akislerini bile yansıtmayı kabul etmediği çirkin, rüküş, kaba yapılar.

Haberin Devamı
Boğaz sularından veto

Boğaziçi yalılarının geleneksel mimariyi haşat etmeden restore edilmeleri de çok önemli.
Ama sadece yalıların fiziki özellikleri değil, yalı yaşamının inceliklerle dokunmuş, yumuşacık bir ipek şal gibi saran ortak ruhu da tahrip olmakta.
Boğaziçi’nde el değiştiren yalıların tapu işlemleri ötesinde ruhların da göçü olduğunu Zülfü Livaneli’nin 60 baskı yapan Leyla’nın Evi adlı romanı ortaya koymuştu.
Bu yapıt şimdi tiyatro sahnesinde.
Nedim Saban’ın yönettiği ve Zeynep Avcı’nın uyarladığı oyunda Celile Toyon, Ayça Varlıer, Volkan Severcan, Bülent Seyran ve Nuri Gökaşan rol alıyor...
Önce yalısı, sonra da sığındığı ve yıllarını geçirdiği yalının bahçesindeki müştemilatı elinden alınan Leyla’yı İstanbul Şehir Tiyatrosu oyuncularından Celile Toyon, yalın ve abartısız canlandırıyor.

Zülfü’den hip hop
Leyla’nın Evi için Zülfü Livaneli, özgün müziklerinin dışına çıkmış ve sürpriz de yapmış.
Oyun için vals ve hip hop müzikler bestelemiş.
Ayça Varlıer iki kültür arasında sıkışmış Almancı bir hip hop’çu olan Roxy karakterini oynuyor.
Şeffaf Oda’da Ayça, Zülfü’nün hip hop parçasını söylüyor ve dans ediyor.
Ayça uzun yıllar Amerika’da yaşadı, müzikal tiyatro eğitimini aldı. New York’ta sahneye çıktı.
Gerçekten başarılı.
Onur Bayraktar’ın acı vedasının ardından onun yerine gazeteci Yusuf’u Bülent Seyran oynuyor. Onu “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisinden de tanıyorsunuz.
Nedim Saban tiyatro oyununu sinema ile harmanlamış. Sahne dönüşümlerinde muhteşem sinema efektleri, filmler ve Zülfü şarkıları... Barkovizyonda eski İstanbul görüntüleriyle Leyla’nın gözünden İstanbul’un dünü, bugünü...


Boğaz sularından veto

YAPRAK DÖKÜMÜ’NDE GÖZYAŞINI ANLAMAK
Geride kalan hafta “Yaprak Dökümü”nün son bölümünü oyuncuları, senaristleri ve yapımcılarıyla birlikte izledim.
Tarihi Pera Palas salonlarında Reşat Nuri’nin bu klasiğinin -modernize edilmiş olsa bile- izlenmesi dönem tadını veriyordu.
Ama gösterim gözyaşlarıyla noktalandı.
Halil Ergün, Güven Hokna ve Deniz Çakır ile senaristlerin hemen arkasındaki sıradaydım.
Zaman zaman birbirleriyle konuşurken, onları profillerinden görüyordum.
İlk Halil Ergün’ün gözleri buğulandı, yanaklarından birkaç damla yuvarlandı.
Sonra Deniz Çakır ve Güven Hokna...
Finalde diğer sıralardaki oyunculara baktım.
Çoğunun gözleri yaşlıydı.
Yerlerinden kalkıp Halil Ergün’e gidiyor, ona sarılıyor bir süre öylece kalıyorlardı.
Bu görüntüye yapılan yorumları “hayretle” karşıladım.
“Kendileri oynadılar, kendi oynadıklarına ağladılar” sözcükleriyle infaz ediliyorlardı.
Küçük çocuklar bile kendi oynadığını gerçek sanıp ağlamaz.
Bütün kariyerinde nice dramlar oynamış deneyimli aktör Halil Ergün, bunca yılın sanatçısı Güven Hokna mı kendi oynadıklarını gerçek sanabilir ve gözyaşı dökerler?
Diğerleri için de aynı durum geçerli...
5 yıldır beraber yaşayan ve senaryoda olmayan birlikteliği paylaşan, kader birliği etmiş sanatçıların “ayrılık saati” gelmiş olması nedeniyleydi o gözyaşları. Pera Palas’tan çıkacaklar ve 5 yıldır ilk kez ertesi gün ve de sonraki günler, haftalar artık sette buluşmayacaklar. Elbette dostlukları sürecek, zaman zaman bir yemekte ya da bir kahvede beraber olacaklar ama yol haritaları onları başka başka yerlere götürecek.
Seyirciler de ağladılar.
İçlerinde kendini oyuna kaptırmış olanlar elbette vardı fakat “5 yıldır her haftanın aynı gecesini oynayanlarla birlikte adeta yaşayan” izleyiciler de asıl “veda” nedeniyle duygu yüklüydüler.
Özleyeceğiz...

Haberin Devamı

Amanda’nın merceğiyle Beyoğlu
Amanda Burrell güzel bir İngiliz...

Boğaz sularından veto
İlk tanıştığımızda “bir Beyoğlu belgeseli hazırlıyorum” demişti.
Anlattıklarını dinlerken “uçuyor” diye düşünmüştüm ama şevkini kıracak laflar etmekten özenle kaçınmıştım.
2010’un sonlarında “yaptığı BEYOĞLU HİKÂYELERİ belgeselinin” ilk gösterim gecesine gittim.
Belgeselde İngiliz şivesiyle konuştuğu Türkçe sunumu Amanda yapıyor.
“Bir yabancının gözüyle Beyoğlu” çekimi bu kırık yabancı anlatım sesiyle bütünleştiğinde daha gerçekçi bir izlenim bırakıyor.
Alıştığımızdan farklı bir Beyoğlu ile karşılaşacağınızı söyleyebilirim.
Her gün yaşadığımız ortama alışma halimizi “yaşam miyopluğu” söylemi açıklar.
Bir de Amanda’nın merceğiyle bakın.