Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Serginin duvarlarındaki tablolar arasından biri dikkatimi çekti. Özenle çerçevelenmiş. Tuvali gerilmiş. Fakat üzerinde ne bir desen, ne bir renk, ne bir çizik...
Boş.
Evet çerçeve içinde bir boşluk.
Artık "görünmezliğe göçmüş" olan ressam bunu sarmış, mühürlemiş. "Ölümümden sonra açın" diye üzerine not bırakmış.
Aynı sergide, intiharından önce yaptığı 10 tablo önünde uzun uzun kaldım.
Her birinin tamamlanışı ölüme bir tablo daha yaklaşmaktı.
En iyi dostu ve Siyasal Bilgiler’de sınıf arkadaşlığından başlayarak, onun tekerlekli sandalyeye bağlanmış yaşamını paylaştığı için "ortak" dediği Doğan Akın’a şöyle demişti:
"Ortak, zamanı geldiğinde kapanacağım bir yere. Son 10 tabloyu yapacağım. Ardından bu dünyadan ayrılacağım. Güzel geçti yaşam. Biraz da başkalarına kalsın güzellikler."
Bunların bir kısmını yazmıştım.

Adı Kemal Uluer.
Ölümünden önce yazdığı günceldeki satırları "BAŞUCUMDA HAYAT... Mutlu Bir Ölümün Güncesi" başlığıyla yayımlandı.
Tükendi...
Yeni baskısını kaçırmayın.
Bir engelli ressamın, bir doğa ve sanat tutkunu gezginin, bir insan yüreğinin, bir neşe pınarının keşfini yaşayın.
Kemal, 10. tablosunu tam 19 dakikada tamamlamış.
Sonra güncesindeki satırlara göre Avustralya yerlisi Aborijenler gibi ölmek için 15 dakika çaba göstermiş. Yani iradesiyle kalbini durdurmayı denemiş. Olmamış. Başına bir naylon poşet geçirerek "görünmezliğe" geçmiş.
Arkadaşları onu yüzünde geniş ve huzurlu bir tebessümle bulmuşlar.
"Görünmezliğe" gidip gelmiş meslektaşım Metin Münir’e sordum... O yolculuk korktuğumuz gibi mi?
"Hayır... Huzurlu, hatta mutlu bir süreçti."
Ardından hemen ekledi.
"Ama şu yaşamak denen harikulade şey bambaşka. Yaşamanın her saniyesine âşığım" mesajını verdi.
Kemal’e döneyim...
O boş tablo belki de 11. tablosu.
Ölüm sonrası.
O bilinmeyen...
Bilinmeyeni nasıl çizersiniz ki?

Kemal, Barselona’da, daha doğrusu Barselona’nın başkenti olduğu Catalanya’da doğmuş olmalıydı.
Onun gibi tatlı çılgın sanatçıların coğrafyasında.
Picasso oradan.
Salvador Dali de...
Ve mimarinin gurusu Gaudi...
Picasso, bir süre klasik resimler yapmış. Barselona’daki sergisindeki tabloların çoğunluğu bunlardan oluşuyor. Sonraları bilinen üslubuna geçişin örnekleri var.
Picasso, rivayet edilir ki yanında paleti, sehpası, boyaları ve bir de küçük valizi, Paris’te trenden indikten sonra cebinden bir tabanca çıkarıp havaya ateş etmiş. Ardından şöyle seslenmiş: "Fransa, benim buraya geldiğimi öğrensin istedim."
Picasso ile Matisse arasında müthiş bir sevgi ve nefret oluşmuş.
Birbirlerinin tablolarının en iyi gözlemcileri.
Hatta hangimiz erken ölürsek geride kalana yazık olacak. Çünkü tablolarını bu kadar iyi anlayacak biri kalmayacak geride.
Sonra Matisse "görünmezliğe" göçtü.
Picasso uzun bir süre yasa girdi. Eline fırça almadı.
Sonra belki de Kemal’in kendine verdiği 10 tablo sözü gibi bir söz de o kendine verdi. Sanat literatürüne California Dizisi diye geçecek tablolarını yapmaya başladı.
Dizide her tablonun bitişi onu yaşamın güzelliğine ve yaşamla barışa yaklaştırıyordu.
Dizinin son tablosu "matemin" bittiği mesajını vermekteydi.
Picasso’nun hiç "boş tablosu" olmadı.
Yaşam tutkusuna ve kalitesine en hayran olduğum kişidir.
80 yaşındayken 20 yaşındaki sevgilisiyle çektirdiği fotoğraf, Paris garında havaya sıktığı kurşundan çok daha "Picasso" idi.
Belki yaşamını, tablolarından da iyi boyadı.
Doğan, Kemal’in boş çerçevesini görmüş olsaydı... O ince duyarlılığı ile anlamını sezer, "ortağına" o çerçeveyi doldurturdu.
Hiç kimsenin, hiçbirimizin boş çerçeveleri olmasın.