Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Diyarbakır’daki “KCK” davası Güneydoğu’yu karıştırdı.
Abdullah Öcalan’ın avukatlarından ve medya sözcüsünden geçen hafta gazetedeki odamda “olabileceklerin” işaretini hissetmiştim.
Şu mesajı aldım.
KCK duruşmaları Diyarbakır’ın ortasında yapılmakta.
Silahlar ve gözyaşartıcı gaz bombalarıyla donanımlı 5 bin güvenlik gücü mahkemeyi kuşatmış, bariyerler kurulmuş.
Basınçlı su sıkmak için zırhlı araçlar hazır bekliyor.
Halkın kendi seçtiği insanlar için bütün bunlar nasıl da olumsuz psikoloji üretiyor görülmüyor mu?
Kafga’nın “Dava” romanı gibi.
Bölgede her gün gözaltılar oluyor.
Başbakan daha yeni “3 cezaevi daha yaptırılacağını” bile söyledi.
Dinlediklerim içinde “cesurca bir hareket” söylemi hafızama kazınmıştı.
Görüşmede bulunan arkadaşımız Burcu Karakaş’ın notlarında da yer almış.
“KCK davasının bu görüntülerle potansiyel tahrik kaygılarını” algıladım.
Diyarbakır’da ve başta Hakkâri ile Urfa olmak üzere Güneydoğu illerindeki protesto gösterileri ve güvenlik güçleriyle çatışmalar bu konuşmalardan sadece birkaç gün sonra gerçekleşti.
Sanıyorum bölgedeki tansiyon tırmanışını yansıtmışlardı.
“Bir ön hazırlık vardı” gibi bir iddia öne sürüyor değilim.
Belki “provokatörler” vardı ama bölge insanındaki psikoloji de görmezden gelinemez.

Kazanları soğumaya almak
Yargı sürecini etkilemekten özenle uzak dururum.
Ancak...
Siyasetin tansiyon düşürecek yaklaşımları olmalı.
Öncelikle iktidarın duyarlı ortamı dikkate almasında fayda var.
Ayrıca...
BDP’nin de yatıştırıcı katkılarda bulunması gerekir.
Sürecin en sağduyulu aktörlerinden Ahmet Türk’ün “halkın katılımlarıyla, demokratik yönetime daha da yaklaşılacağı” yolundaki söylemleri -iyi niyetli de olsa- sokağı hareketlendirmede etkili olabilir.
Hizbullahçıların tahliyeleri ve İmralı’dan da “bunlar kime karşı kullanılacak” söylemiyle tavır konulan “50 bin kişilik sözleşmeli profesyonel askerler” bölgede ters rüzgârlar estiriyor.
Yaklaşan genel seçimler sürecinde “hararetin artacağı” gerçeği, herkesi daha sağduyulu ve özenli olmaya çağrıdır.
İçi ve altı boş olan “demokratik çözüm” beklentileri yükseltti.
En tehlikeli olan da budur.

Haberin Devamı


Haberin Devamı
Bunların olacağı belliydi

IRA’nın ‘silah bırakmak’ altın kuralı.

ALTIN KURALI ISKALAMAK
Bir kez daha hatırlatayım...
İngiltere ile IRA arasında anlaşmanın altın kurallarından biri de “çözüm planının, yöre kanaat önderlerinin görüşleri alınarak ve yol haritası ayrıntılarıyla çizilerek yapılması, içi doldurulmuş olmayan ifadelerle beklenti balonları şişirmekten kaçınılmasıydı...”
Türkiye’de açılım -ne yazık ki- bu deneyimlerden yararlanmadan başlatıldı.
Herkes kendine göre algılamalarla ölçüleri aşan beklentilere girdi.
İnsanları bu kendi yorumlarına göre kabaran beklentilere soktu.
Açılımın başında yapılmayan, hiç değilse şimdi ve gecikmeden yapılmalı.
Kaynamakta olan kazanları soğumaya almak için yörenin kanaat önderleri, siyasetçileri ve STK’ları ile birlikte “ortak akıl” oluşturmak üzere iktidar, girişimlerini başlatmalı.

KENEDY CİNAYETİ GİBİ
Ogün Samast’ın “iyi ki yakalandım, yoksa beni öldüreceklerdi” söylemini Nedim Şener ortaya çıkardı.
Son kitabındaki bu satırlar gündeme gülle gibi düştü.

Bunların olacağı belliydi

İyi gazeteciliğin ötesinde Hrant Dink cinayetindeki “tehlikeli ilişkilerin” demokrasiye tehdit tezgâhlarına ışık tutması da önemli.
“Derin” çeteler demokrasinin temellerine “ses getiren cinayetlerle” istedikleri zaman dinamit döşeyebiliyorlar.
Sadece Hrant Dink’e kıymak olarak görülmesin.
Her an rejimi kundaklayacak başka cinayetleri de işleyebilirler.
Çete anlaşılan zehirli ağın ortaya çıkmaması için Ogün Samast’ı da öldürerek susturmayı planlamış.
20. yüzyılın en karanlık cinayetlerinden biri olan “ABD Başkanı John F. Kenedy’nin katilini öldürmüşlerdi. Onu öldüreni de öldürmüşlerdi. Bunlar tetikçilerdi. Gerçek planlayıcılara ulaşılamadı.”
Ogün Samast’ın daha öldürülmeden yakalanmış olması şanstır.
Azmettiricilere de ulaşılmıştır.
Ama asıl tezgâhı kuranlar daha derinlerdeyseler -bilinen- azmettiricilerin tehdit altında olmadıklarını söyleyebilir miyiz?