Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıl 2008... ABD Başkanı Bush'a Chicago'da suikast... Yaptığı konuşma sonrası partililerle el sıkışırken, tebrikleri kabul ederken iki el silah sesi.. Kurşunlardan biri kaburgasına saplanıyor. Diğeri aort damarını parçalıyor.Hastaneye kaldırılıyor.Orada yapılan açıklamada "Başkan Bush'u kaybettik" deniyor.İstanbul Festivali (!F) kapsamında gerçekten ilginç bir film.Bir "hayali suikastın anatomisi" neredeyse dakika dakika yansıtılıyor.Salondakilerin bir kısmı, hem de büyük bir kısmı "Böyle bir suikast gerçekleşse mutlu olacak" havadaydılar.Zaten film de, Başkan Bush'a, Chicago halkının dehşet verici tepki gösterileriyle başlıyordu. Filmin adı "Bir Başkanın Ölümü" Filmden düştüğüm notlara gelince...1- Görevde olan bir başkanın bir yıl sonra öldürülüşünü canlandıran filmin yapılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün göstergesi olduğu kadar, Amerikan toplumundaki Bush'a odaklanmış yaygın ve köklü tepkinin de yansıması.ABD halkının hatta dünya kamuoyunun Bush'a öfke boşalımı bu.2- Bizdeki geleneksel söylemle "acaba Bush hedef gösterilmiş" olmuyor mu?Üstelik zanlılar da Müslüman.3- Dünyada böyle bir filmler çevrilebilir mi tartışılır, ama Türkiye'de mümkün mü?Kurtlar Vadisi "kötü örnek oluşturuyor" gerekçesiyle yayımlanmazken, "devletin doruğundaki adama suikast" eksenli bir film düşünün.4- Film boyunca protesto gösterileri için yetkili görevliler, örneğin polis müdürü, güvenlik şefleri, FBI ve CIA'ciler "Protesto ABD yurttaşının doğal ve demokratik hakkıdır. Müdahale etmeyiz" diyorlar.Ancak... Devamı da var."Protesto, fiili eyleme dönüşürse, biz de kuvvet kullanarak, hatta sertleşerek bunu önleriz..."Bush da, ona en ağır protesto sloganları atanlara "Yurttaşın demokratik hakkıdır" yorumunu yapıyor ve son derece sakin karşılıyor. Keşke bu film siyasi partilerinin üyeleri ve yöneticileri için açtığı "politika okullarında" gösterilse. Kökler ve farklar Ekonominin kaptan köşkünde yıllarca oturmuş, şimdi özel sektörün zirvelerinde olan "bir bilen"in bakışıyla siyaset: "Sayın Erdoğan çok şanslı. Başbakan olduğu yıl dünya ekonomisinde likidite bolluğu yaşandı. Küresel ekonomi rüzgârları iyi esti. Türkiye'ye de olumlu yansıdı. 2007 yılı gene Erdoğan için bir dönüm yılı... Dış parametreler onun lehine çalışıyor.Cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçimler öncesi bir kez daha dünya ekonomisinde büyük bir likidite bolluğu var. Türkiye'ye dolar akıyor... Bunun tersi olsaydı, yani dünya ekonomisi sıkışsaydı herhalde Türkiye'ye yansımaları da parlak olmazdı."Elbette her şeyi dış etkenlere bağlamak gerçeklerle örtüşmez. Türkiye'de beş yıla yakın süredir tek parti iktidarının yaşattığı siyasi istikrar, AB'ye tam üyelik görüşmelerinin başlaması, mecra arayan dış sermayeye çekim alanı yaratmıştır. Bu bir gerçek...Ama...Madem rüzgârdan söz ediyoruz. Denizden de bir örnek verelim:En iyi donanımlı ve teknolojik performansı yüksek bir tekne düşünün. Denizin ortasında rüzgâr durduğunda tüm yelkenlerini açsa da kımıldayabilir mi?Yelkencilerin en korktuğu şey havanın sönmesidir. Kaptan usta denizci ve yelkenler üstün kalitede olsa da, rüzgâr yoksa bunlar boştur.Öte yandan...Rüzgâr estiğinde eğer tekne hantalsa, tahtaları sünger gibi su çekmiş, taş gibi ağırlaşmışsa, yelkenleri yırtıksa, direkleri ilk zorlanmada kırılacaksa ve dümeni tutan kaptan sakarsa, rüzgâr da işe yaramaz.Türkiye rüzgâr şansını ıskalamadı. gunericivaoglu@milliyet.com.tr 2007'NİN RÜZGâRI