Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Tutun ki, muhalefet partileri kazandı. Mehmet Ali Talat Başbakan oldu. Kıbrıs Rum Kesimi ile Annan planı üzerinden görüşmelerden Denktaş'ı çekip, kendisi bu görevi üstlendi.
Bunu nasıl yapacak?
Lefkoşa'daki seçim bürosunda konuşurken, Talat "Ankara ile çok sıkı bir diyalog kuracağı ve bu görüşmeleri Ankara ile paralel kurarak başlatacağı, yürüteceği, imza aşamasına getireceği" izlenimini vermişti.
Ayrıca... Talat üzerinde iki psikolojik baskı oluşacak. UBP ve diğer - sağda denebilecek - partiler, her adımında "işte KKTC'yi satıyor" seslerini yankılandırarak iç kamuoyunu kabartabilirler. Ankara'daki "güçlü çevreler" de tam teşekküllü Truva atı gibi gördükleri Talat'a karşı zaten kuşku yüklüler. Ankara zirvelerinden üzerine bir "çığ" kopmaması için Talat için aklın yolu "sanıldığından ve beklenildiğinden çok daha özenli, dikkatli, ihtiyatlı olmaktır."
Buna karşılık, Talat, arkasında bıkkın, bezgin ve hep aynı değişmez yüzlerden ve yolsuzluklardan yorulmuş bir toplum değil, bir şeylerin nihayet değişmeye başladığını gören, umut duymaya başlayan, coşkulu bir halk desteğini bulacaktır.

Buna karşılık, iktidar partileri seçimi alırlarsa ve Denktaş, görüşmeci olarak kalırsa da artık "çözümsüzlük çözümdür" politikası sürmeyebilir.
Denktaş üzerinde de seçim sonrası çok büyük baskı oluşacaktır.
Toplumda Annan planı ekseninde çözüm için oy vermiş halk yığınlarının... "Denktaş çözümsüzlük demektir" yargıları... AB ve ABD'den sıkı markaj... Son trenin 1 Mayıs 2004'te kalkacağı ve tüm sorumluluğun kendisine fatura edileceği gerçeği... Ankara'da AKP hükümetinin "ver kurtul değil ama çözümsüzlük çözümdür de değil" tavrı, Denktaş'ı Rum kesimiyle Annan planı zemininde, hem değişiklikler, hem de bir uzlaşmayla sonuç almak üzere masaya itecektir.
Zaten, geçen pazar günü, Lefkoşa'nın öte tarafında görüştüğüm iktidar partisi AKEL'in iki numarası Katsurides "seçimi iktidar partileri de alacak olsalar, ocak ayında, iki taraf arasında Annan planı üzerinden görüşmeleri başlatacakları işaretleri var" demişti.

Görülüyor ki, pazar günü yapılacak seçimler sağduyu ortak paydasından büyük sapmalar oluşturmayacak.
Tabii aklın yolu bu.
Ancak her iki durumun da artı ve eksilerini ortaya koyalım.
Seçimleri muhalefet alır ve Talat görüşmeci olursa, Ankara ile ve özellikle askerle diyaloğu en azından ilk zamanlar çok zor koşullarda olur. Talat'ın Ankara'daki karnesinde "hal ve gidiş notu" yüksek değil.
Ona güven zayıf.
Adımları tereddütlü olabilir.
Bu nedenle, "İşte KKTC'yi satıyor. Biz zaten demedik mi" ithamlarının hedefi olmamak sıkıntısını da duyacaktır.
Buna karşılık Denktaş, Ankara'dan, özellikle askerden daha iyi rüzgarlar alabilir. Böyle kompleksler duymaksızın ödünler alıp, ödünler alacak bir sonuca ulaşabilir. 1 Mayıs 2004'te de AB treninin kaçmaması için toplumun önüne anlaşmayı koymak, bugün görünmekte olduğundan birkaç ay sonra çok daha kaçınılmaz bir büyük zorunluk haline gelecektir.
Bunu yaparken Denktaş "işte KKTC'yi satıyor. - Kıbrıslıların söylemiyle - gavurla işbirliği yapıyor" gibi suçlamalarla infaz edilmek psikolojisine girmeyecektir.

Hiçbir parti tek başına iktidar çoğunluğunu alamayacaksa akılcı çözüm "büyük koalisyondur."
En çok oyu alacak UBP ve CTP'nin koalisyonu, Kıbrıs toplumunun neredeyse tamamını temsil eder.
Rum'un da, AB'nin de karşısına çok güçlü oturur.
Türkiye ile ilişkilerinde "tek ses" verir.
Tarihi bir kavşağı Kıbrıs toplumu kendi özgür iradesiyle geçer.
Türkiye'nin, Ankara'nın da tarihi şansı olur.
Avrupa'ya girmeye odaklananlar Avrupalı felsefesinin temel taşı olan akılcılık ortak paydasında yer almalılar.