Güneri CIVAOĞLU
Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Avrupa Birliği'ne şöyle bir üslup değişikliğiyle yaklaşıyor.
"Ben, Cumhuriyet İhtilalinin Bakanıyım. Osmanlı İmparatorluğu ile başlayan 700 yıllık tarihi temsil ediyorum. Avrupa bu büyüklükle yüzyıllar boyu iç içedir. Avrupa Birliği bu gerçeği dışlayamaz."
Gerçekten
Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıldönümü olan
1299'un üzerinden
700'üncü yılın dolacağı
1999 için
Dışişleri Bakanlığı'nda
Cem, bir büyük bir etkinliğin hazırlığını başlattı.
Başlığı
"Tarihi paylaşıyoruz" olan bu etkinlik bağlamında,
Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde kalmış olan ülkelerin yazarları, çizerleri, sanat ve bilim adamları, siyasetçileri
Türkiye'nin konuğu olacaklar.
Osmanlı Devleti, tarihin en uzun süreli imparatorluğu.
Hoşgörü, insan haklarına ve dine saygı, imparatorluğu oluşturan çeşitli ulusların devlet yönetimine en üst düzeyde katılımları ve
Avrupa'daki
Osmanlı anlatılacak.
Avrupalı olmak sadece bir coğrafya hadisesi değil. Simgesel bir örnek vereyim:
Yüzyıllar önce
İstanbul'a göçmüş olan
Polonyalıların oluşturduğu
Polonezköy, Osmanlı'daki ve
Türkiye'deki
Avrupa'dır.
Üstelik konumu
Anadolu yani
Asya yakasındadır.
Ama...
Kültürü, tarihi, bağları ve hatta etnik yapısı ile
Avrupalıdır.
Osmanlının ve onun mirasçısı olan
Türkiye'nin mozaiği içindedir.
Coğrafyasının bir bölümüyle hala
Avrupa'da olan
Türkiye, ayrıca
Avrupa Konseyi'nin çeşitli
Avrupa kuruluşlarının hatta
Avrupa Futbol Örgütü'nün üyesidir. Toplu simgesel
Polenezköylüler örneği gibi geride kalan yüzyıllar boyu,
Avrupalı kimliğiyle de görünmelidir.
Türkiye,
1998'de Cumhuriyeti'nin
75. yıldönümünü kutlayacak.
Dışişleri bu konuda da uluslararası bir etkinlik hazırlıyor.
1999 yılında, tarihi paylaştığımız Osmanlının
700. yıldönümü.
2000 yılında ise
İsa'nın doğumunun, bu topraklarda da izleri olan
2000. doğum yıldönümü.
Bütün dünyada kutlanırken
Türkiye de ilgi odaklarından biri olacak.
Fakat...
Ben özellikle
Cem'in
700. yıl yaklaşımına ve tarihi büyüklüğün temsilcisi söylemine dikkat çekmek istiyorum. Bu yaklaşımın iç politika için de önemli ve güncel anlamı var.
İsmail Cem, bir
Sosyal Demokrat olarak,
Osmanlıya, yani tarihimize, büyüklüğümüze sahip çıkıyor.
Sol partilerin
"Osmanlı kökenimizi ve muhteşem tarihimizi dışlamak" yanlışına,
ANAVATAN ve
DYP gibi merkez partileri ise
"ıskalamak" kompleksi tuzağına düşmüyor...
Daha da önemlisi bu muhteşem tarihimizi
Refah Partisi'nin tekeline bırakmıyor. Çekip alıyor.
Bütün bu çalışmalar ve daha ilginç yaklaşımlar, bu akşam
Kanal D'de yayınlayacağımız
DURUM programında yer alacak.
Cem'in
"tarihi paylaşmak" söylemi aslında,
Türkiye'nin bütün laik ve çağdaş partileri ve kesimleri tarafından paylaşılmalıdır.
Tarihi büyüklüğümüz, kökleri
700 yıl ötesine inen muhteşem kültür mozaiği, Türk ulusunun genlerine işlemiş bulunan, tarihiyle onur duyma kalıtımı,
Refah Partisi'nin
"sömürüsüne" bırakılmamalı.
Tarihin karikatürü ya da
çadır tiyatrosu özentisi fetih gecelerinde, bu muhteşem miras, İslami siyasetin malzemesi haline getirilmemeli.
İsmail Cem, daha önce yazdığı ve ciddi araştırmaların ürünü olan kitaplarında zaten bu çizgiyi yakalamıştı.
Şimdi,
Dışişleri Bakanı'yken bu çizgiyi dış politikada sürdürüyor.
Fakat...
Yeterli değil.
Mesajı,
DSP'nin
ANAVATAN'ın ve hatta hükümeti dışarıdan destekleyen
CHP'nin de alması gerek.
Bundan bir süre önce
Aya Yorgi Kilisesi'nde
İstanbul Festivali'nin açılış konserindeydim.
Çok çelişkili görünen ama harikulade uyumlu olan bir görüntüyü yansıtmıştım.
Tıpkı farklı notaların bir araya gelerek oluşturdukları müzik gibiydi...
Prenses Neslişah, aslında bir zamanlar ailesine ait olan ve kendisinin de sahibi sayılabileceği o mekana davetiye ile girmişti.
"Kişinin kendi evine davetiye ile girmesi ilginç bir duygu olsa gerek."
Bir başka ilginç görüntü...
Osmanlı Hanedanı'nın bu prensesi. Gecenin onur konuğu olan
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i alkışlıyordu.
Neslişah'ın atalarını devirip o anda içinde bulunduğu mekanı elinden alan Cumhuriyet'in Başkanı.
Düzenlenmiş bulunan bu çağdaş geceden ve
Türkiye'nin bir
Cumhuriyet olmasından gurur duyuyordu. Gözleri pırıl pırıldı.
Hissettim ki...
Erbakan ya da
Türkiye'yi yeniden
100 yıl öncesine götürmeyi amaçlayan kafalardan biri gelseydi,
Neslişah değil alkışlamak, yerinden doğrulmazdı. O sahne,
Türkiye'nin
Cumhuriyet İhtilali ile
700 yıllık büyük tarihinin bütünleşmesinin simgesiydi.
İsmail Cem, işte bunu yakalamıştır. Çağdaş, laik partiler bu mesajı alırlarsa
demokrasi kazanır.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr