Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in dünkü "hukukta ufuk turu" ilginçti.
Önce siyaset dilimizde "Cumhurbaşkanı'nı by - pass" diye anılan yasa girişimini eleştirdi.
"Atamalarda Cumhurbaşkanı'nın imza yetkilerini sınırlandıran bir yasanın, Anayasa'ya ve devlet geleneklerine aykırı olduğunu" söyledi.
İlk bakışta bu söylem, Sezer'in Cumhurbaşkanı seçilmeden önce "Çankaya'nın yetkilerinin daraltılması gerektiği" yolundaki açıklamalarıyla çelişkili görülebilir.

Ama... Serinkanlı bir değerlendirme yapmakta yarar var.
Tasarının gerekçesi; Kırtasiyeyi azaltmak.
Yıllardır çıkan hemen hemen bütün kanunlarda "üst düzey atamaların Bakanlar Kurulu ya da 3'lü kararnameye bağlandığı, artık atamalarda imzaların büyük zaman alan bir kırtasiye yükü haline geldiği, Cumhurbaşkanı imzası zorunluğu nedeniyle bu yükün ikiye katlandığı" belirtilmekte.
Sonuç...
"Hizmette sürat ve kalite sağlamak amacıyla, Anayasa ve özel kanunlarında yazılı hallerin dışında Cumhurbaşkanları'nın bu gereksiz kırtasiye ile meşgul edilmemesi..."

Bu durumda, Müsteşarlar, Valiler, Büyükelçiler, Diyanet İşleri Başkanları, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, Yüksek Din Kurulu üyeleri, Yüksek Denetleme Kurulu ile özel kanunları gereği Merkez Bankası Başkanı, RTÜK, TRT Genel Müdürü, Rekabet ve Bankacılık Üst Kurulu atamalarında Cumhurbaşkanı'nın imzası gerekecek.
Ama... Müsteşar Yardımcıları, Genel Müdürler, Emniyet Müdürleri, Kaymakamlar gibi atamalarda Cumhurbaşkanı imzasına gerek bulunmayacak.

Kırtasiyenin azaltılması, gerçekten yararlı olabilir.
Ancak... 7.Cumhurbaşkanı Kenan Evren'den dinlediklerimi de anımsıyorum.
"Merhum Özal'ın Başbakanlığı sırasında kendisine gönderilen yüzlerce Kaymakam ve Emniyet Müdürü atamasını, laiklik ya da başka sakıncalar nedeniyle imzalamayıp geri çevirdiğini" söylemişti.
Nitekim Sezer de "güvenceli bir atama yönteminin ancak tarafsız Cumhurbaşkanı'nın onayı ile gerçekleşeceğine ve karar verme konumundakilerin bütün atamaları için geçerli olması gerektiğine" işaret ediyor.
"Sakıncalı devlet memurlarının görevden alınmalarını" öngören yasa girişimi de gene böyle bir kaygının ürünü...
Sorun, bu Hükümet'e güven ya da güvensizlik değil... Sistem.

Bu siyasal bakış benimsenir ya da karşı olunur.
O ayrı...
Ancak, Sezer'in "Anayasa'ya aykırılık" söylemi, iyi düşünülmeli.
"Yürütme görev ve yetkisinin kullanılması bağlamında, atamalarda yürütmeyi oluşturan iki organın imzalarının bulunmasını Anayasal zorunluk" olarak ortaya koyuyor.
Öyle görünüyor ki, bu yasa tasarısının Meclis'te kabulü halinde dahi, Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması pek olası değil.
İmzalansa ya da vetosu halinde aynen kabul edilerek yeniden Çankaya'dan geçirilse dahi, Anayasa Mahkemesi'nde iptal edilebilir.
Keşke... Bu kez Hükümet, Cumhurbaşkanı ile görüşerek, hem kırtasiye sakıncalarını, hem atamalarda kaygıları giderecek bir uzlaşma metni oluşturabilse...

Sezer'in "TBMM'nin af yetkisi Anayasa'dan çıkarılmalı" söylemine gelince...
Bu konuda bir tek soru:
"Kendi kızına tecavüz edilse ve sonra da öldürülseydi, hangi milletvekili o caninin affı için oy verirdi?"
Ve Yargı bağımsızlığı...
Adalet Bakanı
ve Müsteşarı'nın yer aldığı Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu, tayin - terfi kararı veriyorsa "yargının bağımsızlığında siyaset gölgesi" akla gelmez mi?