Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi bağlamında “kadın- erkek eşitliği” tartışması bir kez daha gündemde.

................

Aslında...

Bu noktaya varabilmek binlerce yıllık zihniyet evriminin sonucudur.

Antik çağlarda kadınlar, birey olarak vatandaşlık haklarının hiçbirinden yararlanamıyordu.

Toplum tarafından çoğunlukla ezilmekteydi.

Antik Yunan’da yöneticiler, soylular ve toprak sahipleri sadece erkeklerdi.

Köleler, metresler, oğlanlar ve fahişeler erkeğin hizmetine sunulmuştu.

Kadının adı yoktu.

Evlilikler sadece “yasal vârislerin kazanılması” için yapılırdı.

Haberin Devamı

Erkeklerin tensel zevklerini dışarıda, genelevlerde araması çağın normalleriydi.

Çağlar boyunca kadın

AZ SAYIDA KADIN

Gene de kendilerine biçilen rolleri kabullenmeyen, akıl ve iradelerini kullanarak sivrilebilenler olmuştu.

Örneğin...

Lesbos, “Midilli” adalı ilk lirik şairlerden Sappho...

Antik Mısır’ın son Helenistik Kraliçesi Kleopatra... (Kleopatra Yunan kökenliydi.)

İlk kadın Firavun Hatşepsut...

Platon, Sophokles gibi filozofları ağırlayan Perikles’in ikinci karısı felsefede derinleşmiş ve kültür yelpazesi geniş Aspasia...

Bunlar az sayıda da olsa kendilerini kabul ettirebilmiş kadınlar.

ORTAÇAĞ’DA KADIN

Karanlık çağ diye de anılan Ortaçağ’da koyu Hıristiyanlık tam bir kadın karşıtlığıydı.

Kiliselerin dayattığı sapkın teolojik fikirlerle 300 yıl süren korkunç bir süreç yaşandı.

Kadın karşıtlığı “cadı avlarına” dönüşmüştü.

İlk avlanan “şifacı kadınlar” ve “ebeler” olmuştu.

Ne ilginçtir ki önceleri karşı çıktığı fahişeliği, kilise sonradan kabullendi.

Çünkü kilise onlardan vergi alarak kazanç sağladı.

VE ÇAĞIMIZ

1917 devrimiyle Sovyet Birliği “ataerkil” kuralları ortadan kaldırdı.

“Kadın-erkek eşitliğine” karar vererek, kadınlar üzerindeki baskıyı kaldıran ilk ülke oldu.

20. yüzyılın başlarında İngiltere’de, tıpkı Antik Yunan’da olduğu gibi kadın hakları hiçe sayılıyordu.

Kadınlar ancak 1918 yılında büyük mücadelelerle oy kullanma haklarını elde edebildiler.

Ama ne mücadele...

Mitingler...

Hapishanelerde açlık grevleri...

Kendilerini Buckingham Sarayı’nın parmaklıklarına kilitleyerek bitmez tükenmez protestolar...

Haberin Devamı

.................

Mustafa Kemal Atatürk’ümüz kadınların her alanda ileri düzeyde olmasını istiyordu.

Bunun için gerekli reformları yaptı.

Örneğin 5 Aralık 1934’te -neredeyse- dünya ülkelerinde “kadına seçme ve seçilme hakkını” tanıyan ilk ülke oldu Türkiye...

Bir karşılaştırma yapayım.

Kadınlar Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, Belçika’da 1960 ve İsviçre’de 1971 yılında “seçme ve seçilme hakkına” ulaşabildiler.

Çağlar boyunca kadın

FEMİNİZMİN İLK KÖKLERİ ‘LİLİT EFSANESİ’

Zamandan önceki zamanlara dayanıyor

 Lilit Efsanesi...

Farklı anlatımlar var ama genelde

kabul göreni şöyle...

...............

Tanrı iki güçlü ışık yarattı.

Biri Güneş, diğeri Ay’dı.

Ayın ışığı Güneş’in yanında zayıf bir kandil gibi kalıyordu.

Ay kendini aşağılanmış hissediyordu.

Küstü.

O zamandan beri kendi ışığı yok.

Işığını Güneş’ten alıyor.

Ve...

Parlak ışıklı gündüzlerin hakimiyeti erkeklerde...

Ayın çıktığı gecelerin hakimiyeti kadınlarda.

ŞEYTANIN EŞİ

Zamandan önceki zamanlarda da “şeytan” mefhumu vardı.

Haberin Devamı

Şeytanın eşi “Lilit”ti.

Reddedilen “dişil” bir karakterdi.

“İnsanoğluna göre daha da aşağıda bir varlık” olarak tanımlanırdı.

İnsan onu “baştan çıkartıcı” özelliğiyle algılardı.

Gerçekten Lilit, başından göbeğine kadar çok güzel bir kadın vücuduna sahipti.

Göbeğinden aşağısı ise alev alevdi.

Geceleri rüyalarında erkeklere görünürdü.

Baştan çıkartıcı ve yok ediciydi.

Bakın, daha o zamanlardan “kadını şeytanlaştırma” sakat zihniyeti!..

Çağlar boyunca kadın

ADEM’E YANAŞTI

Ademi de baştan çıkarmak istemişti.

Eşitlik iddiasındaydı.

Kadim anlatıya göre...

Adem’i Tanrı topraktan yaratmıştı.

Lilit’i ise “kirli çökeltiden...”

Lilit “Sen de, ben de topraktan yaratıldık” diyerek, eşitlik iddiasını sürekli tekrarlıyor.

Hareket etme, seçme, karar verme özgürlüklerini istiyordu.

Tutkusu tam ve kesin özgürlüktü.

Adem’in kendisine üstünlük sağlayacağını anlayınca da uçtu gitti.

Bir çöl mağarasında şehvetli şeytanlarla gem vurulmaz birliktelikler yaşadı.

Binlerce “Lilim (şeytansı bebek) doğurdu.”

Lilit’in ateşli, heyecan açlığı olan, alevlerin beslediği sıcaklığı vardı.

................

Tanrı sonra Adem’e bir eş verdi.

Havva,  Adem’e itaat edecekti...

................

Zamandan önceki zamanlardan 10 binlerce yıl içinde kadını ikinci sınıf gören, baştan çıkarıcı, tahrik edici gerekçesiyle onu şeytanlaştıran, baskı altına alan zihniyet her çağa parmak izi bırakmıştır.

..............

Not: Bu yazılarda Ester Almelek ve Marsel Russo’nun makalelerinden yararlandım, satırlar da yansıttım. (Şalom Dergi, Sayı 109)