DIŞ Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, hükümetin en renkli bakanlarından...
İstanbul Boğazı’nın mavi bir kurdele gibi önünde aktığı Portaxe’te piyanonun başına geçip önce Sezen Aksu’dan Ah İstanbul’u çalıyor.
Ardından bağlamasını alıyor eline ve Muşlu Bakan Çağlayan’ın “Yemen Türküsü” için dolaşıyor parmakları sazın tellerinde; “Burası Muştur’u (Huş’tur)...”
Bakan Zafer Çağlayan, piyano aşkını şöyle anlatıyor:
“Gittiğim ülkelerdeki otellerde piyano görünce kırmızıyı görmüş boğa gibi piyanonun üzerine koşuyorum. Bir iki parça çalıyorum. İhracatçılar korosu kurduk. Gittiğimiz otellerde belli bir saatten sonra toplanıp piyano çalıyoruz, topluca müzik yapıyoruz.”
Dünyanın çevresi 40 bin km ama Zafer Çağlayan, 22 ay içinde 650 bin km’ye yaklaşmış dünya çevresinin 15 katı uçmuş.
“49 yılda yaptığım seyahat, 22 ayda yaptığımın 3’te 1’i kadardır” diyor. Çağlayan Türkiye’deki dizi sektörünün yurtdışına yansımasıyla ilgili bir anısını anlatıyor:
“Ortadoğu seyahatlerimden birinde bakan meslektaşım ‘bu Türk dizilerinden şikâyetçiyim. Çok köklü ailelerden biri bütün randevularımızı, Türk dizilerini izleyebilmek için değiştirtti. O zaman 23 ayrı kanalda, 23 ayrı dizimiz gösteriliyordu. ‘Biz akşam 4’te, 6’da kimseye randevu vermiyoruz. Kimse sokağa çıkmıyor. Herkes televizyonun karşısına geçip Türk dizileri izliyor’ dedi.”
Bakan Çağlayan bu seyahatten sonra Türkiye’ye döner dönmez Türk sinema ve dizi sektörünün en önemli isimlerini bir araya getirmiş ve onlara devlet desteği vereceğini söylemiş.
Dizi sektöründe ticaret planlarını açıklıyor:
“Aradan geçen kısa sürede TV dizilerimizin yurtdışı pazarı daha da büyüdü. Arap ülkelerinde, Kafkas coğrafyalarında ve Avrupa’da 35 ülkede 38 dizimiz gösteriliyor. İhracatı geliştirmek için fuarlara gittiğimizde dizi oyuncularımızı da götüreceğiz. Tanıtım yapmalıyız. Pazarı genişletmeliyiz. Çok ciddi döviz kazanacak potansiyelimiz var.”
Zafer Çağlayan siyaset hedeflerini de anlatıyor:
“2023 bizim için çok önemli. Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıldönümü. Ancak daha o tarihe varmadan 2013’te Türkiye artık kendi helikopterini yapmış olacak. 2020’de ise semalarda Türk yapımı uçaklar olacak. Tamamen Türk mühendislerin dizaynı ve Türk girdisiyle yapılacak.”
Koyu Galatasaraylı bakana, “Kabinede kaç Galatasaraylı var” diye soruyorum: “Galatasaraylı sayısı, Fenerbahçeli sayısından fazla” diye cevaplıyor. Galatasaray fanatikliğinin kökenini şöyle özetliyor:
“1990’lı yıllarda yurtdışına gittiğim zaman Türküm dediğimde bana 2 şey söylenirdi. Bir Özal derlerdi, ikincisi de Galatasaray-Cimbom. Benim fanatikliğim aslında oradan geliyor.”
MASALCI ABLA İCLALOyuncu, yazar, şair, TV programcısı İclal Aydın şimdi de “masalcı abla...”
Kızı Zeynep Lal’in kahramanı olduğu bir resimli hikâye kitapçığı yayımladı.
23 Nisan için şipşirin bir kitap.
“İyilik, sevgi, üretim, çalışma ve paylaşımla, çocukların görünmez kanatları oluşacağını” anlatan sıcacık bir anlatım. Resimleri Eren Gemicioğlu çizmiş. İclal ile zaman zaman konuşuruz.
“Yatağımın yanındaki başucu defterime o gece en az 3 proje fikri yazmamışsam gözüm uyku tutmaz” dediğini hatırlıyorum.
Küçük çocuklarınıza uyku öncesi İclal Aydın’ın bu hikâye kitapçığı melek kanatları kazandırır.
İNSAN BEYNİNDE YOLCULUK
İNSAN beynine “uygarlık organı” denir. Beyin bedenin en çok enerji harcayan bölümü.
Beden ağırlığının yalnızca yüzde ikisidir ama tüm bedenin enerjisinin yüzde 20’sini harcar. Beyin uyanık olduğumuzda bile 25 vat enerji harcar. Yani... Bir ampulü yakmaya yetecek enerji. Beyin nöronlarının sayısı 100 milyar dolaylarında. Bir beyindeki nöron sayısı yeryüzündeki insan sayısının 15 katıdır.
Dakikada 250 bin nöron üreterek çoğalır.
İnsan beyni saniyede 10 üssü 13 işlem yapma gücüne sahip.
Bunu açılmış haliyle yazmaya kalksak sıfırlarının sayısıyla satırlar gerekir.
İşte bu harikulade organın 7 sanatçının çalışmalarıyla, harika bir sergisi Pera Müzesi’nde; “TEMELDE İNSAN/ Çağdaş Sanat ve Nörobilim...”
Bu çalışmaları kelimelerle belki bir anlatan olabilir ama beni aşar.
Mutlaka görülmeli.
UNUTMAK İLAÇTIRİNSANI hayatta tutan “unutabilmek” yetisidir. Bir düşünün...
Terk edilmek, kendimizi affedemeyeceğimiz büyük hatalar, müthiş pişmanlıklar, kaybettiğimiz analar, babalar, kardeşler, çocuklar, sevgililer... Tanık olduğumuz insanlık suçu vahşetler, büyük felaketler...
Bunları hep acıların en büyüğünü yaşadığımız doruklarda beyinlerimizde taşısaydık, mümkünü yok hayatta kalamazdık.
O acılar bizi yer bitirirdi.
Zamanla yavaş yavaş unutmak yaşamda kalabilmek terapisidir.
Yerkürenin gelmiş geçmiş en büyük, en acımasız, en kıyıcı gangsteri Al Capone’nin yaşamını anlatan filmini izledim.
Al Capone rolünde Ben Gazzara nasıl da “büyük” oynamış.
Chicago’nun senatörlerini, belediye başkanını, polis müdürünü, savcılarını rüşvetle bağlamış... Genelevler, kumarhaneler, barlar, içki kaçakçılığı ona nehir gibi para akıtmış. Bunun için de nehir gibi kan akıtmış. Ona güvenenleri sırtından vurmuş. Sevdiği tek kadını rakip gangsterler vurmuş.
Zaman zaman ağlasa da ilacı kan dökmek olmuş.
Ve hiçbir kanıt, hiçbir iz bırakmadığı için, “vergi kaçakçılığından” yargılanmış, Amerika’da artık “müze” olarak kullanılan Alcatraz hapishanesinde 11 yıl yatmış. Yaşamının sonunda villasının kapalı yüzme havuzunun kenarında görüyoruz onu.
Sırtında ipek sabahlığı, elindeki oltasını yüzme havuzuna atmış.
Kendince balık tutuyor.
Tüm günahlarını, acılarını hatırlama yetisini yitirmiş olan beyninde kayıp nöronlara gömmüş.