Kemal Derviş’in “Olumlu girişimleri baltalamakta üstümüze yok” söylemi “Türkiye klasiğini” düz bir dille ortaya koyuyor.
Davet edildikleri halde, sendika liderlerinin ve TOBB Başkanı’nın TÜSİAD’ın toplantısına gelmeyişleri işte budur.
Sendika liderleri “Derviş’in yeni bir siyasi parti oluşturma hareketine dekor olacakları” kaygısıyla davete önce “evet” dedikleri halde, sonra vazgeçmişler. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ise yeni bir anayasa hazırlanması girişiminde TÜSİAD’ın ön almasından rahatsızlık duymuş olabilir.
Oysa...
Anayasa Mahkemesi’ndeki “parti kapatma davaları” nedeniyle yaşanan gerilime, bu toplantıda oluşacak bir anayasa konvansiyonu, “toprak hattı” işlevini üstlenebilirdi. Devredeki fazla elektriği alabilirdi.
Bir umut da oluşurdu...
“Bakın, uzlaşma kültürü ekseninde toplumu temsil eden sivil örgütler bir araya gelebiliyorlar. Ağırlık koyabiliyorlar. Siyasi partileri de içine alan çekim alanı yaratabiliyorlar” psikolojisi yaratılmış olurdu.
“Davete katılmamak” tavırlarının arkasında -bazıları için- siyasi odaklardan yönlendirme olasılığı da hissediliyor.
AKP’nin hazırlattığı anayasayla köşeye sıkışmadan, Türkiye’nin ağırlıklı bütün kurumlarının katılacakları ve elbette seçilmişlerin de içinde bulunacakları kapsamlı, çağdaş ve başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin değerlerini güvenceye alan yeni bir anayasa, belli ki kimileri tarafından istenmiyor.
Yeni anayasa gerek
Neyse ki TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ bu “anayasa konvansiyonu projesinin rafa kalkmayacağını ve kısa sürede gündemi sadece bu olan bir toplantının düzenleneceğini” açıkladı.
“Hiçbir şahsın ya da kurumun eşitler arasında birinci olmayacağı bir konvansiyon ciddi yararlar sağlayabilir.”
Toplantıya katılmayanlar Kemal Derviş’in “ekonomideki ufuk turunu” banttan izlemeliler ya da çözümünü okumalılar.
Zaman zaman balçıklaşan siyasette patinaj yaparken Türkiye’nin neler kaybettiğini Derviş ortaya koydu. Türkiye’nin ekonomik yazgısı yılda yüzde 7-8 ekonomik büyümeyi gerektiriyor. Oysa bu oran geçtiğimiz yıl yüzde 3.5’te kaldı. Bu yıl yüzde 4’ü geçemeyeceği anlaşılıyor.
Hâlâ patinaja devam mı?
STOPPER FOTOĞRAFLAR
O “farklı”, hatta zaman zaman “yadırganır” olmasaydı, zaten Okan Bayülgen olmazdı. Okan, “sıradan kişilik” kalıplarında ve tanımlarında yorumlanamaz. Tiyatrosu da, televizyonu ve sineması da, fotoğrafçılığı da başka lezzetlerde.
Bu kez The Sofa Otel’in Roof’unda “Çünkü Gördüğüm En Güzel Kız Sensin” fotoğraf sergisine gittim.
Hepsi siyah beyaz... Her birinin önünde uzun süre kaldım. TV dilinde buna “stopper” diyorlar. Yani “durduran...” Bu özelliği olmayanlar ise “zapper...” yani, “zaplanıp geçilen.”
Her yaştan kadınlar. Çoğunun yanında da onlardan kendi güzellikleri için yorumlar...
En beğendiğim fotoğraflardan biri Nur Sürer’indi. Kavak Yelleri’nden Pelin ve Aslı’nın fotoğrafları için yüzlerinin ötesinde “kişiliğimi takdimimdir” kadar doğalarını da yansıtan “kendileriydi” diyebilirim.
Pelin’in, “Daha uzun boylu olsaydım, dudaklarım daha kalın olsaydı bunları isterdim. Anlımda yara izi var, saçımda da aklar” sözlerini okuyanlar acaba başka bir fotoğrafa mı bakıyoruz diye düşünür.
22 tiyatro sanatçısının fotoğraflarını çekerek sergilediği “Pudra”dan sonra gene Okan’ın objektifinden bakarak “görmek” keyifli.