ÇANKAYA‘daki yemek -etiketi “yeni yıl yemeği” olsa da- aslında “yürütme-yargı zirvesidir...”
Cumhurbaşkanı Gül’ün zamanlaması ve mesajı doğru bir “Çankaya inisiyatifidir.”
Ancak...
Masa “dikdörtgen” değil “yuvarlak” olmalıydı diye düşünüyorum.
Çankaya konukları, Anayasa’nın “kuvvetler ayrılığı” ilkesi gereği eşit statülerde düzenlediği kurumların başkanlarıdır. Aralarında hiyerarşik irtifa farkı yoktur.
Otomobil plakalarındaki numaralar “anayasal” değil, “protokolerdir.”
Dikdörtgen masada onların, bazıları zorunlu olarak kenarlarda kaldı.Yerine yuvarlak masada eşit konumda oturmaları tercih edilebilirdi.
Yuvarlak masa formülü
DUYARLI dönemlerde cumhurbaşkanının inisiyatifiyle yapılan çağrıların geleneği “yuvarlak masa toplantılarıdır.” Böylece hangi siyasi partinin daha fazla oy aldığına bakarak, en az oy alan partinin lideri köşeli bir masanın yanlarına itilmez.
Bu gelenek yürütme ve yargı zirvesine de “model” oluşturmalıydı.
Yuvarlak masada yürütmenin başı olarak Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın sağında oturması hem eşitliği korur, hem de protokoldeki eşitler arasında birincilik kuralını ıskalatmazdı.
Dışişleri Bakanlığı kökenli protokol genel müdürünün bunları elbette bildiği inancındayım. Cumhurbaşkanı Gül de Dışişleri Bakanlığı yapmıştır. Onun da yılları protokol kurallarıyla geçti.
İşte bunlara rağmen köşeli masa daha da yadırgatıcı.
Kuvvetler ayrılığına dayalı Anayasa’nın eşitlik ilkesi bağlamında yargının bağımsızlığına duyulan kuşkular, bu zirvenin “ilan edilmemiş gerekçesidir...”
“Şekle” değil, Anayasa’nın amacına ve -şu duyarlı günlerde- yargı bağımsızlığına endeksli “hukuk devleti geometrisinin” gereğidir yuvarlak masa...
ZİRVEDE DANS
ABD‘nin yeni Başkanı Obama’nın yemin töreninden sonra o gece onuruna verilen balolara katılması ve eşiyle dansları, yaşamlarında kapısı açılıveren bir arka bahçe güzelliğiydi.
Bir süre bekleyişten sonra şimdi sormanın zamanı.
“Şeffaf Oda’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, ‘Eşinizle zaman zaman dans eder misiniz’ sorusunun nedeni acaba anlaşıldı mı?”
Cumhurbaşkanı Gül, sorumu karatı yüksek, diplomat pırıltısıyla cevaplandırmıştı.
Gül ‘Hayat danstır’
SORUMUN ve “Hayat zaten bir danstır Güneri Bey” cevabının çok yönlülüğü tam anlaşıldı diyemem. Magazin malzemesi gibi kullananlar oldu.
“Hangi dans?” gibi anket muhabbetleri bile yayımlandı.
Buna karşılık, gerçeği görenlerin ve yazanların da satırlarına işaret etmeliyim.
Örneğin Taraf’ta Zeki Coşkun’un derinliği olan yazısından birkaç paragrafı yansıtayım:
Güneri Cıvaoğlu, Abdullah Gül ve eşiyle Çankaya Köşkü’nde yaptığı TV söyleşisinde, Cumhurbaşkanı’na “Dans eder misiniz?” diye soruyor.
Gül, bu ustalıklı bir biçimde kurulmuş “life style” sorusunu aynı ustalıkta bir vücut çalımıyla -isterseniz kıvrak bir dans hareketiyle de diyebiliriz!- karşılıyor, “Hayat zaten bir dans” diyor, çıkıyor işin içinden. Fakat bu bizi kesmiyor. Hemen kaleme sarılıp karşı soruyla gelenler var.
“O zaman söyle bakalım, hayat bir dans ise, ne tür bir dans?” Orada da kalmıyor, bu sefer birileri teybini, mikrofonunu kaptığı gibi ilgili, yetkili, uzman kişilere yöneltiyor soruyu. Sokaktan insanlara, anlı şanlı dansçılara, sanatçılara, oyunculara vb. “Cumhurbaşkanı, hayatın bir dans olduğunu söyledi, sizce ne tür bir danstır bu?”
Bu “düzanlam”cılık, metaforun ya da sembolik düşüncenin sonudur, ölümüdür........... Dil ve düşüncenin düz anlama çevrilmesi, gastronomik yapıdaki gözün de çıplaklaşmasıdır. “Göz, ancak sahibinin bildiğini görür” diyen Geothe’yi anmaya gerek var mı, bilmem.
Can Yücel’le noktalamak en iyisi:
Gözü otobur bir hayvan,
Yeşilsiz kalınca, ölüyor açlıktan.