Bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ilk resepsiyonu dün sabahtı.Sayıları 14'ü bulan general gelmiş olsa da Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, CHP Genel Başkanı ve yöneticiler bu davette yoktular.Anlaşılan bilinmeyen bir süre askerden ve ana muhalefet partisinden -nispeten- serin rüzgârlar esecek.O cenahta Gül'ün meşru cumhurbaşkanı olduğuna bir itirazın olmadığı, ancak ilişkilerin sadece "gerektiği çerçeve içinde bırakılacağı" gibi bir izlenim var.Bunun tüm taraflara kaybettirecek bir oyun olduğunu düşünüyorum.Kimsenin kazançlı çıkmayacağına ya da bir olasılıkla kazandığını sanan olursa Türkiye'nin ortak paydasına artı getirmeyeceğine inanıyorum.Askerin başkomutanıyla arasında "serin rüzgârlar" esmesi, ana muhalefet partisinin aynı tavrı paylaşarak sanki Türkiye'de "siyasetin önemli bir bölümüyle silahlı kuvvetlerin ortak tavır koydukları" gibi bir görüntü, ne demokrasi ne de sınırların ötesine mesajlar için iyidir.Devletin fay hattında enerji birikimi kuşkularının altını çizer.Türkiye'nin caydırıcılık gücü hafifleyebilir. Küresel ısınmaya karşın Çankaya "serin..." Türkiye'nin devlet yapısı, Yunanistan gibi değil.Yunanistan'da her gelen iktidar kendi çalışabileceği komutanları atıyor. Hatta emekli generallerin yeniden silahlı kuvvetlere alınarak, komutan yapıldığı da oluyor.Türkiye'de ise memur, genel müdür, müsteşar hükümete değil, devlete hizmet vermek üzere atanmıştır.Asker de bu kurala tabidir.Gerçi devletin temel hukuk yapısı böyle olmakla beraber son yasama dönemlerinde bir süredir "kendi iktidarımın anlayışında yöneticilerle çalışırım" zihniyetinin çoğu kez Danıştay'dan dönse de uygulaması yaygınlaşmakta ama silahlı kuvvetler bu bozulma sürecinin dışında kalabildi.O nedenle...Nasıl ki, yeni başkomutan, yani cumhurbaşkanı ve TSK'nın hukuken kendisine bağlı olduğu gerekçesiyle başbakan, komutanları değiştiremiyorsa, komutanlar da demokrasinin seçim sürecinden geçerek göreve gelen cumhurbaşkanı ile çalışmayı olağan koşullar ve ilişkiler çerçevesinde yürütmelidir.Tavır koymalar belki kendi kamuoyları için gerekli görülmüş olabilir... Hatta AKP'ye oy vermemiş ya da Gül'ün cumhurbaşkanlığını içine sindirmeyen toplum kesimini de yelpazeliyordur, fakat daha büyük ölçekte düşünebilmeliyiz.Ortadoğu haritası yeniden çiziliyor.Türkiye'nin içinde "Ankara'ya karşı Diyarbakır" söylemleri başladı.Duyguların üstüne çıkmak gerek. Yunanistan değil Cumhurbaşkanı Gül, dün TBMM Başkanı Köksal Toptan'ı ziyaret ediyor.Yan odada Başkanlık Divanı toplantı halinde.Gül'ün oraya geleceğini öğrenince, CHP'li üyeler toplantıyı terk ediyorlar.Ankara büromuza göre bundan CHP'li üyeler de rahatsız."Ne yazık ki Genel Merkez böyle istiyor" demişler.Kendi üyelerinin bile onaylamadıkları bu tutumu, CHP'nin topluma anlatması hayli zor. Ya Başkanlık Divanı?.. Geçen cumartesi bu sütunda, "Uludağ üzerinde uçarken aşağıda çadırların çevirdiği küçük bir cami gördüğümü ve bana bunun Fethullah Gülen cemaatinin çocuklar için kurduğu bir kamp olduğunun söylendiğini" yazmıştım.Cemaate yakın yayın organlarından "kampın Gülen cemaatiyle ilgisi olmadığı, orada Kızılay'ın da çadırlarının olduğu bir kamp bulunduğu, gelenlerin isimlerinin jandarma tarafından kayda alındığı" yolundaki uyarılar üzerine konuyu Doğan Haber Ajansı aracılığıyla araştırdım.Evet... Kamp, Gülen cemaatine ait değilmiş.Ancak... DHA'dan arkadaşlar kampa gitmişler, bazı cüppeli, sakallı kişilerle karşılaşmışlar. Bir başka cemaatin adını verdiler.2000-2003 yıllarında oraya mahkeme kararıyla jandarma tarafından baskın yapılmış, Kuran dersleri verildiği saptanmış, çadırlar yıkılmış.Zaten yazımın konusu; Uludağ'da Şişli Belediyesi tarafından çocuklar için açılan "Liderler Kampı"ydı.Atatürk ilkeleri için çocukların liderlik yemini etmeleriydi.Bu kampların CHP tarafından tüm yurda yayılmasını temenni etmiştim.Bir de yemin meselesi var...Gülen cemaatinin kampı değilse, zaten bir olasılık diye yazdığım "yemin" de söz konusu olamaz. (G.C.) gunericivaoglu@milliyet.com.tr ULUDAĞ NOTU