Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ÜNLÜ futbolcu Eric Cantona Fransa Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olmak istediğini açıkladı.
Cantona çok sıfırlı transfer ücretleri yanı sıra marka sponsor gelirleriyle de büyük servet yapmıştı.
Yeşil sahalara veda ettikten sonra sosyal sorumluluk projelerine odaklanmıştı.
Fransızlar arasında sevilen ve saygınlığı olan bu 45 yaşındaki eski futbolcunun kararı siyasette bir dalgalanma yarattı.
Cantona adaylığını koyabilmek için 500 belediye başkanının imzasını toplamak üzere harekete geçti.
Yani...
Her aklına esen Fransa’da Cumhurbaşkanı seçimine adaylığını koyamıyor.
En az 500 belediye başkanı tarafından destek imzası önkoşulu var.
Ya Türkiye’de?
Anayasa değişikliğiyle “Cumhurbaşkanı halkın oyuyla seçilir” hükmü getirildi ama altı boş kaldı.
Peki her önüne gelen adaylığını koyabilecek mi?
Belli değil.

Haberin Devamı
Cantona ve Çankaya

Ne “evet” denebilir, ne “hayır...”
Dün Alt Komisyon’un, Anayasa Komisyonu Başkanı’na sunduğu çalışma şu satırların yazıldığı dakikalara kadar hâlâ gizli tutuluyordu.
Aradan bunca zaman geçtikten sonra hâlâ en temel düzenlemenin bile yapılmamış olması demokrasi sicilinde kırık nottur.
Birinin Cumhurbaşkanı adayı olabilmesini kimler, hangi kurumlar, hangi barajlar sağlayacaktır?
Peki...
Cumhurbaşkanı adayları seçim kampanyaları için ihtiyaçları olacak parayı nereden bulacaklar?
Siyasi partilere belirli ölçütlerle seçim öncesi yapılan hazine yardımı gibi bir “cumhurbaşkanı adaylarına hazine fonu” oluşacak mı?
Adayların sadece zenginlere ya da zenginlerin sponsorluğuna bırakılacağı bir adaletsiz ortam düşünülemez.
Ama...
Hazine yardımının da dökülüp saçılmayacağı ölçütlerle bir adil düzenleme de hâlâ yapılmış değil.
Bunun daha başka “alt başlıkları” da olmalı.
Örneğin...
Hazine yardımı dışındaki bağışların şeffaflığı.
Kaynak ve harcama sınırı konulması.
TV’lerden ve özellikle TRT’den eşit yararlanma.
Kasası daha dolu olanın TV’lerde zaman satın almalarına düzenleme yapılması...
Bunlar bir yana daha Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı süresi bile dört dörtlük tanımlanmış değil.

5’TEN 7’YE, 5’TEN 4’E
ABDULLAH Gül’ün Cumhurbaşkanlığı süresini 7 yıl olarak tanımlayan yasa çalışması tamamlandı.
Kısa sürede oylanır ve kabul edilir.
Öteden beri bu köşede “7 yıl” görüşünü savunuyorum.
Ancak...
İktidar partisinin yol haritası tartışmaları kesecek mi?
Şüpheliyim.
Her şey bir yana “cumhurbaşkanı 7 yıl için TBMM tarafından seçilir” hükmü Anayasa referandumunda “5’er yıllık iki dönem için halk tarafından seçilir” diye değişmiştir ve bu “pozitif hukuk hiyerarşisi” ile örtüşmekte ama şimdi atılmakta olan adım öyle değil.
Anayasa hükmüne yasayla zaman sınırı koymak pozitif hukuk hiyerarşi duvarıyla karşı karşıya kalıyor.
Üstte olması gereken Anayasa, altta olması gereken yasayla yönlendirilemez.
Keşke bu yasa hiç çıkmasa ve karar YSK’ya (Yüksek Seçim Kurulu) bırakılsa...
Zaten YSK da eski Anayasa hükmüyle seçilmiş cumhurbaşkanı için görev süresini de eski Anayasa hükmü gereği 7 yıl olarak tanımlardı.
Abdullah Gül’ün müktesep (kazanılmış) hakkı olan 7 yıl görev süresine saygı gösterirdi.
Bir başka “tuhaflık” daha var.
Milletvekilleri de eski Anayasa gereği 5 yıl için seçilmişlerdi ama iktidar partisi onların müktesep haklarını dikkate almadı.
5’inci yıl beklenmeden seçim yapıldı.
Yeni Anayasa gereği milletvekili görev süresinin 5 değil artık 4 yıl olduğu görüşüyle sandıkları kurdurdu.
Şimdi bu pirincin taşları nasıl ayıklanır?
Cumhurbaşkanı görev süresinde eski Anayasa hükmüne göre seçilmiş olan Gül’e eski Anayasa’nın görev süresi olan 7 yıl...
Ama...
Eski Anayasa hükmüne göre 5 yıl için seçilmiş milletvekillerine yeni Anayasa’ya göre 4 yıl görev süresi.
Birincisi doğruysa ikincisi yanlış.
İkincisi doğruysa birincisi...
“Gül’ün görev süresi 7 yıldır” diye bir yasa çıkmasa bu kapanmış defter de açılmaz.

Haberin Devamı

ALEX VE SELÇUK
GEÇEN sezon sonlarıydı bir TV söyleşisinde Alex’e “sence en iyi Türk futbolcusu kim” diye soruldu.
Alex hiç düşünmeden “Selçuk” cevabını verdi.
O zaman Selçuk henüz Trabzonspor’daydı.
Galatasaray formasıyla sahada sürekli 90 dakika kalıyor, her dakikanın, her saniyenin hakkını veriyor.
Oyun kuruyor, golün kokusunu alıyor ve uygun zamanda, uygun yerde oluyor, duran toplarda da usta, topu ağlarla buluşturuyor, asist yapıyor, gerilere gelerek savunmaya yardım ediyor, top çıkarıyor...
Egoist değil, gole en yakın olana uzatıyor topu...
Ayrıca...
Temiz oynuyor, kavgada, itiş kakışta, artistlikte yok.
Saygın.
Daha ne yapsın?
Bütün bu özelliklere ve belki fazlasına Alex de sahip.
Onu izlerken keyif almamak mümkün değil.
Alex’le aramızda tam bir “love and hate (aşk ve nefret)” ilişkimiz var.
Bir futbol tutkunu olarak adamın futboluna âşığım.
Fakat FB’li ve bu kadar iyi oynadığı için özellikle Galatasaray’la maçlarında hissiyatım aşkla nefret arasında bir sarkaç...