Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tatilde “SARAYBOSNA’NIN ÇELLİSTİ” adlı romanı (*) okurken de “Allah, yalnız ve güzel yurdumu iç savaştan korusun” duamı kim bilir kaçıncı kez tekrarladım.
İktidar ve komutanlar arasındaki “YAŞ’ta bilek güreşi görüntüsü” kitabın sayfalarında daha da üzücü derinliklere çekiyordu beni.
Bu kaygı eksenini yakın geçmişin Saraybosna dramına kaydıralım.
Saraybosna, Sırpların kuşatması altındadır. Havadan on binlerce gülleyle dövülmüş, yakılmış, yıkılmıştır.
Sarabosnalı Boşnaklar, bir somun ekmek için kentin tepelerinde mevzilenmiş, keskin nişancı Sırpların dürbünlü tüfeklerini bedenlerinde hissederek ölüm köprülerinden geçmek zorundadır.
Sular kesiktir. 1 hafta idare etmek için 8-10 şişeyi ipten geçirip şehrin diğer ucundaki bira fabrikası enkazına ve oradaki su kaynağına erişmek, keskin nişancılarla Rus ruleti oynamaktır.
Saraybosnalılar, 30-40 kilo vermiş, hayalete dönmüşlerdir.
Bununla beraber yepyeni Mercedeslerle dolaşan tek tük şişmanlar da vardır.
Onlar, ya karaborsa çetecileridir ya da havaalanının altından geçen tünelin ağzını tutarak, gelen yardıma el koyan bürokrat/asker egemenler...
Halk, damarlarını emen o şişmanlara nefret duymaktadır.
Hatta şişmanlardan biri kendisine yönelen öfkeli gruptan, “Bu benim zayıflamış halim. Savaştan beri 40 kilo verdim” diyerek kendini kurtarır.
Böyle kara mizah örnekleri de var kitapta...

“Ok” kadın
Saraybosna’dayken anlatmışlardı:
Tepelerdeki Sırp keskin nişancılarının yanı sıra özellikle Rusya’dan gelen sivil keskin nişancı avcılar da varmış.
Bunlar zengin Ruslarmış. Tepelerden Saraybosna sokaklarına kurşun sıktıklarında öldürdükleri her Boşnak için Sırp yönetimine bin dolar öderlermiş.
“Saraybosna’nın Çellisti” adlı kitapta Sırplara direnen Boşnak keskin nişancıların da devreye girdikleri anlatılıyor...
Bunlar -ailelerini korumak için- takma isimler kullanıyorlar.
Çünkü tepelerdeki Sırp keskin nişancılar, şehre sızarak hedef aldıkları kişileri öldürüyorlar.
Yani... Aileler bilinirse kurşunlanabilir.
O nedenle kimlikler saklı tutulmalı.
Öte yandan... Saraybosnalı askerlerin içinde de bölünmeler var.
Birbirlerini hedef alabiliyorlar.
Saraybosnalılar umutsuz.
Uygar (!) dünyanın, sonunda bu vahşete müdahale edebileceğine artık ihtimal vermiyorlar.
1 gün daha fazla yaşamak bile onlar için şans.
İşte böyle bir ortamda yapılacak hiçbir şey kalmadığını düşünen Saraybosna Filarmoni Orkestrası’nın çellisti, yanıp yıkılmış evinin dolabından tozlar içindeki frakını çıkartıp giyiyor. Çorapsız ayaklarında yıpranmış siyah rugan papuçlar... Altında tabure, o kocaman yaylı sazı, her gün 16’da 20 dakika çalıyor.
Taburesini koyduğu yerde kısa bir süre önce yardım kamyonundan ekmek almak için gelen 22 Bosnalı, tepelerden açılan ateşle öldürülmüş.
Bosnalılar oraya her gün çiçek bırakma ritüelini, bu 20 dakikalık konserler boyunca çellistin ayaklarına da çiçek atarak sürdürüyorlar.
Tepelerdeki Sırp keskin nişancılar, çellistin meydan okuyuşuna elbette göz yumamazlar.
Sırplardan, çellist için “ölüm emri” çıkıyor.
Bosna’nın direniş güçleri, bu olasılığı zaten öngörmüşler. “Arrow (ok)” takma adını kullanan müthiş keskin nişancı Aliya (Aliye) adlı genç kadını görevlendiriyorlar.
Müthiş bir ölüm satrancı oynanıyor.
Aliya, Sırp keskin nişancısının yerini saptamıştır. Onu görmektedir.
Sırp keskin nişancısı ise tüfeğini hazırlamıştır; ama Saraybosnalı çellistin müziği boyunca kollarını aşağıya sarkıtmış, başını arkaya atmış, o harikulade sesi dinlemektedir.
Müzik biter, Sırp keskin nişancı tüfeğini çelliste doğrultur, elini tetiğe götürür, gözünü dürbüne dayar ve bir silah patlar...
Daha çelliste tetik çekemeden 1 saniye önce, Boşnak kızı Aliya, Sırp keskin nişancıyı kafasından vurmuştur.
Gri beyin parçaları etrafa savrulmuştur.
İlginçtir...
Müzik boyunca Sırp keskin nişancı, elini tetiğe götürmemiş, teller üzerinde gezinen yayın çıkardığı büyülü sese saygı duymuştur. Onu bu görüntüsüyle izleyen Aliya da son notaya kadar tetiği çekmemiş, beklemiştir.
Bu nasıl şeydir?
Notalara gösterilen saygı, en kutsal yaşam hakkından nasıl esirgenir?

Fay hattı
Avrupa’nın güneyindeki Akdeniz kuşağı ülkelerinin hepsi iç savaş felaketini yaşadılar; “İspanya, İtalya, Yugoslavya ve Yunanistan...”
Bu fay hattı, Türkiye sınırında derinlere inmişti.
Aktif değildi.
Şimdi... Yıllar sonra... Fayın Türkiye hattını hareketlendirme projeleri hayata geçirilmekte.
Bu kara tezgâh için son söz:
“Kendi tecrübesinden yararlananlar akıllıdır.
Ama... Başkalarının tecrübesinden yararlananlar daha akıllıdır.”
Bu ülkenin bütünlüğüne odaklı, laik, Atatürkçü, demokrat Fazıl Say’ın, 2010 Türkiye’sinde keskin nişancıların namlularına meydan okuyarak her gün 20 dakika piyano çalması asla kaderimiz olmasın.
Ben onu Aya İrini’de huşu içinde dinlemeyi/izlemeyi istiyorum.
..................
(*) Steven Galloway / ODTÜ Yayıncılık... Ocak 2010.