CHP’de “yeni” sıfatı geçmişin inkârı anlamına gelir mi?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan oluşu sonrası “yeni CHP” söylemi seçim kampanyasının lokomotifi oldu.
Ve...
Başbakan Erdoğan bunu “CHP’nin geçmişinin inkârı” olarak kullanmaya başladı.
Amacı “kökten” CHP’li seçmende tedirginliği kullanmak olabilir.
Geleneksel CHP’lilerin “sandığa gitmelerini” önlemek.
Oysa...
“Yeni” söylemi aslında “yenilenmek” anlamında kullanılıyor.
Cumhuriyeti kuran asırlık bir partinin zamanın ruhuna göre kendini yenilemesi doğaldır.
Bunun geçmişi inkâr ile hiç ilgisi yok.
“Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir” gerçeği “yenilenen CHP” söyleminin kanıtıdır.
CHP’li seçmen de bunu algılıyor.
Belki Kılıçdaroğlu ve ekibinde tecelli eden yenilenmeyi beğenmiyor olanlar vardır ama onların bile süreçte Atatürk’lü, İnönü’lü onur sicilinin silindiği gibi bir kuşku duymaları mümkün değil.
Bu polemikten AK Parti’ye ekmek çıkmaz.
Kaldı ki “geçmişi inkâr” tartışmaları AK Parti’ye de “hasar” verebilir.
AK Parti kurucularının nüfus kütükleri nerededir?
Necmettin Erbakan’ın kurduğu partilerde değil mi?
Hepsi Erbakan’ın partilerinde siyasete başladılar, tırmandılar.
Erbakan partilerinin “milli görüş” ürünleridir.
Peki, AK Parti’yi kurarken ortak açıklamaları neydi?
Hatırlayalım.
“Milli görüş gömleğini sırtımızdan çıkarttık.”
Asıl geçmişini, köklerini inkâr budur.
Şimdi...
Kılıçdaroğlu da seçim meydanlarında bu topa girip “geçmişini inkâr eden asıl sizsiniz” diyemez mi?
Derse ne olur?
Hiç...
Tıpkı Erdoğan’ın “yeni CHP diyerek geçmişinizi inkâr ediyorsunuz” söyleminin “hiç” siyaset etkisi gibi.
İletişim devriminin yaşandığı çağdayız.
İnsanlarımız bilgi sağanağını yaşıyor.
Aradığı ve beklediği şey böyle sığ suçlamalar değil içi doldurulmuş, gerçekçi, insan hedefli programlar.
BİTTİĞİNİ BİLMEYEN ADAM
ÖSYM’nin üst üste sınav skandallarına rağmen başkan Ali Demir’in hâlâ koltuğunda oturmasının izahı yok.
Önce uzun süre inkâr ve ardından zorunlu “şifre var” itirafı...
1 milyon 700 bin öğrencinin ve ailelerinin hayatlarını karartan vebal.
Ardından bir başka sınavda bazılarına sınav kitapçığı vermek bazılarına vermemek gibi akıllara ziyan bir trajikomik durum...
“Davacının şaşkını derdini mübaşire anlatırmış” söylemini anımsatırcasına, skandal YGS için soruşturmayı yapan savcıya “acaba bu sınavlar iptal edilmeli mi” sorusu...
Savcıdan aldığı “benim işim hukuk, ben araştırırım, sınavları iptal edip etmemek benim işim değil” cevabıyla kendisine işinin ne olduğunun hatırlatılması...
“Tatmin oldum” diyerek bir bakıma Ali Demir’e arka çıkmış gibi görünen Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğerlerinin desteği çekmeleri...
Bu manzarada hâlâ yerinde kalmak için, koltuğuna oturma yerine tutkal sürülmüş olmalı.
İstifa tek taraflı irade beyanıdır.
Bir A4 kâğıda iki satır ve altına imza...
İşte o kadar.
Peki böyle gider mi?
8 yılı aşkın iktidar süresinde gözlediğim bir Recep Tayyip Erdoğan üslubu var.
Bir olay patladığında ve medya topa tuttuğunda sorumlusunu hemen görevden almıyor.
Bir süre bekliyor, sonra bir başka gerekçeyle kelleyi uçuruyor.
Sanıyorum Erdoğan için Ali Demir sayfası kapanmıştır.
Bana “avcı hikâyesini” hatırlatan bir üslup bu.
Usta avcı uzaktaki ceylanı görmüş ve çekmiş tetiği...
Ama ceylan hâlâ koşmaya devam...
Avcının arkadaşı “ıskaladın” diye takılmış.
Onun cevabı ise “ceylan öldü ama öldüğünü bilmiyor” olmuş.
Gerçekten kısa süre sonra ceylan kan kaybıyla yere yığılmış.
Her liderin ayrı yoğurt yiyişi vardır.
Erdoğan’ınki de bu...
Ama...
1 milyon 700 bin genç ve onların aileleri “avcının arkadaşı” gibi düşünüyor.
“Altından aslında koltuğunun çekildiğini ama Ali Demir’in bunu bilmediğini” o 1 milyon 700 bin genç ve ailesi de bilmiyor.
“Gecikmiş adaletin, adalet olmadığını” da belirtmeliyim.
“Suçsuz ceza, cezasız suç olmaz” kuralı, hukukun temelidir.
Ali Demir’in yerinde kalması “suçsuzluk karinesi” diye algılanırsa, onu hâlâ yerinde tutan siyasi iktidara fatura çıkarılma olasılığı da var.
“A” HARFİ MASUM DEĞİL
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “simgesel” vasfı dürüstlüğü ve namusu.
Bunu karşıtları da teslim ediyor.
Eğer onun namusuna, dürüstlüğüne gönderme yapan söylemler olursa -ki oldu- öfkelenmesi, tepki göstermesi doğaldır.
Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’a sert çıkışı yadırganamaz.
Ama...
Öfkesinde ne kadar haklı olursa olsun gerisini getirmediği o “A” harfi çirkindir.
Onaylanamaz.
Kılıçdaroğlu’na hiç yakışmadı.
İzahı o “A” harfinin masumiyetini henüz kanıtlamış değil.
Bu üsluba hiç girilmesin.
Sonrası salgın hastalık gibi gelebilir.
Fırtına biçmemek için rüzgâr ekmemek gerek.