Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

PKK’nın organı Fırat Haber Ajansı’nda, Abdullah Öcalan’a ait olduğu iddiasıyla bir mesaj yayımlandı.
Öcalan, “Açılım hikâye, amaç PKK’yı bitirmek. Erdoğan eski futbolcudur, Kürtler bu golü yemez” diyor.
Ardından “PKK gruplarını kendisinin gönderdiğine” işaret ederek, “Bundan sonra grup murup gelmeyecek” diye kestirip atıyor.
Önce Erdoğan, “Habur ve sonrası azgınlıklara tepkiler” nedeniyle, Avrupa’dan gelecek yeni PKK grubu için frene basmıştı. “Gerekirse sil baştan yaparız” tehdidinde bulunmuştu...
Şimdi de Öcalan meydan okumaya kalkışıyor.
İyi yönetilemeyen “açılım” daha başında duvara mı çarptı?
Umutları yeşerttikten, ayranları kabarttıktan, beklenti çıtasını yukarılara çektikten sonra bu büyük oyun “Sayım suyum yok” diyerek nasıl noktalanır?
“Cin” şişeden çıktı bir kere...

Paydos olmaz
BU bir tiyatro oyunu değil ki, “perde indirebilesin.” Bu bir inşaat değil ki “Harç bitti, yapı paydos” diyebilesin.
Bu oyunun sahnesi karton dekor değil, Türkiye’dir...
Oyuncuların değil, insanlarımızın kanı akıyor.
Evet, kırmızı boya ya da domates salçası değil, insan kanı bu.
Yola, “akan kanı durdurmak için” çıkılmıştı.
“Açılıma” eleştiri yöneltenlere, içinin doldurulmasını isteyenlere, “Yoksa sen kan dursun istemiyor musun, analar ağlasın mı istiyorsun?” diye ayar çekiliyordu.
Şimdi “sil baştan” olursa, başlanan yere dönülürse, kan akmaya, analar ağlamaya devam etmeyecek mi?
Hani bu yıl sonuna kadar bu süreç tamamlanacaktı?
Hani akan kanı durduracak gelişmeler olacaktı?
Başbakan Erdoğan, “Kararlıyız. Bedeli ne olursa olsun dönüş yok” dememiş miydi?
“Çocukların buğulu cama parmakla yazdıkları” laflar değil bunlar...
Türkiye’nin tarihini ve talihini yazmak iddiasını yansıtan vaatlerdi.

Haberin Devamı

APO’DAN AL HABERİ

‘Cin’le dans

AÇILIMIN “PKK’nın dağdan indirilmesi” ayağında, Apo iradesi olursa ne yazık ki umut tomurcuklarını dondurabiliyor.
Keyfi kaçarsa, İmralı’daki “Grup murup gelmeyecek artık” diyebiliyor.
Öcalan elbette kullanılmalıydı. Dağdakilerin inmesinde onun potansiyelini kimse yadsıyamaz ama “rolünü”, kendisini değil, açılımın sahibi olan meşru siyasi irade dikte etmeliydi.
Senaryoda onun rolünü meşru siyasi irade yazmalıydı.
İmralı’dakinin keyfine ve kişisel hesaplarına bırakılmamalıydı.
Bakınız şimdi, bulunduğu adadan Türkiye’ye “Korsika modeli” dayatmasına kalkışabiliyor.

Mizan
SİYASETTE de ara durumları değerlendirmek için “mizan” çıkarılır.
Eğer açılım süreci şu noktada dondurulursa mizan neyi gösterecek?
PKK’lılar, üniforma iddiasını yansıtan tek tip giysileriyle Türkiye’ye giriş yapmışlar. Habur’daki mobil yargıdan ellerini kollarını sallayarak geçmişler. DTP’nin yeşil, sarı, kırmızı renklerle bezenmiş seçim otobüsünün üstünde zafer işaretleri yapmışlar.
On binler tarafından karşılanmışlar.
Uzun bir araç konvoyuyla -yolda sık sık durdurularak- Diyarbakır’a gelmişler.
Dağdaki yöneticilerinden Ankara’ya mektup getirdiklerini açıklamış, “Meclis’e gideceklerini” söylemişler.
“Pişmanlık” kelimesini ağızlarına bile almamışlar.
Bunlar olurken, açılımın üzerine 3-5 km uzaklıktaki dağlarda silahlı binlerce PKK’lının gölgesi düşmüş.
Hepsine, sırf açılım tekerine çomak sokmamak için tahammül edilmiş.
Ve şimdi sürecin şalteri inerse her şey boşuna.
Böyle bir tablo, resme fırça sallayanların taşıyamayacağı kadar ağırdır. Ama... Yazının başına dönersek, cin şişeden çıktı bir kere, tekrar içeri sokulamaz.
O nedenle de, her şeye rağmen büsbütün ümitsiz olmamak gerek.
Süreç şu ya da bu şekilde mutlaka devam etmeli.
Başbakan Erdoğan’ın “sürecin donması” halinde alternatifin ne olacağını görebilmesi, Türkiye’nin şansı olur. Yükseltilen beklentiler nedeniyle, korkarım ki açılım öncesine göre yaşanacaklar çok daha “vahim” olabilir.