Güneri CIVAOĞLU
Ayrılıkçı teröristler cirit atarken...
Polis Müdürü otomobilini kendi kullanıyor.
Otomobili zırhlı değil.
Şoför ve yakın koruma istemiyor.
Arkasında - önünde koruma otoları yok.
Kurşun geçirmez yelek giymiyor.
Aile bireylerine de koruma verdirtmiyor.
Halk arasında tek başına yürüyüşe çıkıyor.
Pazara gidip alışveriş yapıyor.
Gene tek başına bisikletle geziyor.
İleri yaş turnuvası tenis şampiyonu...
Yerel takımın voleybol ve futbol maçlarını hiç kaçırmıyor.
O gece eşiyle tiyatroya gidiyorlar.
Eşini tiyatronun önünde indiriyor.
Eşine,
"sen gir. Ön sırada yerimiz var. Otur. Ben otomobili parkedip geliyorum" diyor.
Eşi ön sıradaki yerini alıyor.
Dakikalar geçiyor, kocası yok.
Oyun başladığında, gene yok.
Eşi
"herhalde geç geldiği için, izleyicileri rahatsız etmekten kaçınmıştır. Arka sıralarda oturmuştur" diye düşünüyor.
Ara verilip, ışıklar yandığında kalkıyor...
Arka sıralara doğru yürürken, bir grup polisin kendisine yaklaşmakta olduğunu görüyor.
Ve kocasının başına kötü bir şey geldiğini anlıyor.
Gerçekten,
Korsika Polis Müdürü Claude Erignac, daha tiyatroya girerken, kaldırımda, sırtından vurularak öldürülmüştür.
Katiller, ayrılıkçı
FINC (Korsika Milli Kurtuluş Cephesi) örgütü...
Şimdi...
Bütün
Fransa medyasında gündemin ilk maddesi, insanlık dramını yansıtan bu olay.
Fransız dergilerinden birkaç örnek vereyim...
VSD:
"Korsika - Katledilen Devlet"
L'EVENEMENT:
"Korsika dramı"
1975 - 1998 İdealizm'den Mafya'ya...
PARIS MATCH:
"Korsika: Acı"
LE POINT:
"Korsika: Sakladığımız gerçek"
Daha böyle pek çok örnek sıralayabilirim.
Gerçekten...
Korsika Polis Müdürü, insani duyguları gelişmiş, çağdaş bir adam.
Şu satırlar dikkat çekicidir:
"Yanına koruma almayan, arabası zırhlı olmayan, kurşun geçirmez yelek giymeyen...
Herkesle diyaloğun önemine inanan bir insanı arkasından vurmak ne kadar çirkin... Korsikalı olduğum için utanıyorum."
Marie The'nin bu sözlerini
Le Figaro Magazine'de
Jan Marie Quemener yansıtıyor.
Bir başka örnek...
Korsika milliyetçiliği eski silahlı militanlardan
Antoine:
"Eskiden olsa belki...
Ama şimdi, biz bundan vazgeçtik.
20 korumanın arkasına saklanmayan gerçek bir diyalog adamını öldürmek, iş değil."
Şimdi ortaya konan gerçeklere dönelim...
"- Bağımsızlık ve milliyetçilik adına silahlı mücadele yapanların halktan topladıkları yüklü devrim vergileri...
- Bu hareketi bazen görmezlikten gelen, bazen de sözleriyle okşayarak seçim yatırımı yapan politikacılar...
- Gençlik heyecanı içinde olan militanları ve politikacıları kullanan, uyuşturucu kaçakçısı, devlet yardımlarını hortumlayan mafya...
Bu ifadeler de
Paris Match'da
Jacques - Marie Bourget'e aittir.:
Bu satırların düşündürdüklerini yansıtalım...
-
Türkiye'de nice
Claude Erignac'lar can verdi.
Eğer, daha ilk başta onlara, medya ve toplum olarak sahip çıkabilseydik, devrin yönetimlerine demokratik baskı kurabilseydik, katillere karşı, onları utandıracak insanlık çağrılarında bulunabilseydik...
Cinayetleri için sadece hukuk devletlerinde suçlulara ceza uygulaması olan
"infaz" deyimini kullanmasaydık...
-
Türkiye'de terörle mücadele edenler de, daha işin başında, yıllarca önce korumasız, silahsız ve diyaloğa açık bir görüntü vererek, yerel halkla, onlardan biri gibi iç içe yaşasalardı, belki cinayetler vicdanları kanatırdı.
Belki daha az kan akardı.
- Deyimler, hep aynı.
Korsika'da bağımsızlık cephesi örgütü, adadaki
Fransız yönetimi için
"işgalciler" deyimini kullanıyor.
-
Fransa, kesinlikle
devletin, ülkesiyle ve milletiyle bölünmezliğinden yana.
Korsika'da referandum yapılarak
"halkın bağımsızlık isteyip istemediğinin sorulması" fikrine karşı
Anayasa'nın bir maddesi öne sürülüyor:
Anayasa'ya göre
"halkların kendi kaderlerini tayin etmeleri için referandum, sadece denizaşırı topraklarda yapılabilir." (1) (Duyarlı bir referandum - Guy Carcassonne, Le Point s.44)
Hayrettir.
Daha bir gün önce
Avrupa'nın en dişli ülkelerinden birinin bakanı
"Kürt nüfusun bulunduğu bütün Ortadoğu ülkelerinde - Türkiye dahil -
referandum yapılması gereğine inandığını" söylüyordu.
Pazar günkü yazımda, bu romantik sözleri yansıtmıştım.
Tam bir çifte standart.
Avrupa, kendisi için başka,
Türkiye ve diğer üçüncü dünya ülkeleri için ayrı ölçüler kullanıyor.
Acaba canı daha fazla yandıkça başkalarını anlayabilecek mi?
.........
(1) Anayasa'daki denizaşırı deyimi okyanusaşırı anlamındadır ve eski sömürgeler için kullanılmıştır.
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr